Saat sekize gelirken kalkmıştım. Diğerleri uyandı mı emin değildim çünkü gece hararetli bir konuşma geçmişti, ikisinin de kafasında soru işaretleri vardı bu yüzden düşünmekten uyuyabildiler mi merak ediyordum.
Salona geldiğimde ikisinin de hala uyuduğu anlaşılır biçimde sessizdi ev. "Anlaşılan uyayamamışlar." diye mırıldandım kendi kendime ve geçip koltuklardan birine oturdum. Bu sırada bende ne yapacaklarını düşünüyordum. Takemichi bir şey bulabileceğini söylemişti ama nasıl olacağını söylememişti; Chifuyu kötü bir işe bulaşmasını istemediği için inatla sormaya devam ediyordu.
Onları biraz daha bekledim, saat sekiz buçuktu ve ben acıkmaya başlamıştım. Onları gidip kaldıramazdım ama tek başına yiyip de kalkamazdım ayıp olurdu bu yüzden ben hazırlamaya karar verdim. Mutfağa gittim ama dolabı açacakken duraksadım. Burası benim evim değildi bu yüzden elimi kolumu sallayarak bir yerlere açıp bakamazdım. Vazgeçip dönüyordum ki içimde bir şey bunu kötü karşılamayacaklarını söylüyordu. En sonunda hangi tarafımın baskın geldiğini söylemeye gerek yok.
Saat dokuz olduğunda ben bir çok şeyi hazırlamış, yapabileceğim her şeyi yapmıştım. Bu sırada Takemichi uyanmıştı. Yanıma gelip "Bunlar çok güzel görünüyor!" dedi büyük bir iştahla. Bense bu iştahlı görünümüne gülerken teşekkür ettim, "Sanırım kızmayacaklar." diye geçirdim içimden. Takemichi "Ben kendime geleyim, yemeğe başlarız hemen." dedi. Ben de tamam anlamında başımı salladım o ise tam giderken "Chifuyu'yu uyandırır mısın?" diye sordu. "Benim uyandırmam sorun olmasın?"dedim. Take, "Hayır olmaz. Hem o da seni sevdi bir şey demez bu yüzden. " dedi ve arkasını dönüp gitti.
Odasına yavaşça girmiştim. Çok ses çıkarıp korkuyla uyanmasını istemezdim. Yanına gittim. 'Tanrım! Çok tatlı uyuyordu.' Bu düşünceler kafamdan geçtiğinde kendimi çimdikledim ve yavaşça onu uyandırmaya çalıştım. Bir iki kez seslendikten sonra kalkmıştı. "Baji, günaydın!" dedi. "Günaydın!" dedim ben de, "Kahvaltı hazır Takemichi de seni bekliyor" diye ekledim. "Tamam doğru dürüst uyanıp geliyorum." dedi ve ben de odasından hızlıca çıkıp masaya geldim.
Takemichi oturmuş bizi bekliyordu. "Chifuyu uyanmadı mı ?" diye sordu ben tek gelince. Tam cevap verirken arkadan Chifuyu'nun sesi duyuldu. "Hayır! Uyandım." diye bağırıyordu. İkimiz bağırmasına gülerken yanımıza geldi. "Vay! Bunlar şahane olmuş kim yaptı? Takemichi yapamayacağına göre sen yapmış olmalısın." dedi. Bu dediğine bozulmuştu Takemichi, "Ne!? Ben yapamaz mıyım sanıyorsun?" diyerek karşılık vermişti. "Yaparsın yapmasına ama böyle olmaz." dedi. Bu halleri çok hoşuma gitmişti.
En sonunda kahvaltı bitmişti ama kimse başladığı neşeli havada bitirmemişti. Herkesin yardımıyla masa toplanınca Takemichi "Ben dışarı çıkıyorum." diyerek gitti. Chifuyu ise hiç cevap vermemişti. Cidden canları sıkılıyordu bu duruma ama benim teklifime de yanaşmıyorlardı. Derin bir içerek Chifuyu'ya yardım etmeye devam ettim bu sırada hiç konuşmadık. Onu göz ucuyla süzüyordum. Böyle bakınca saçları bir obsidyen kadar siyah, gözleri okyanusta bulmayı umduğunuz hazineden bile daha değerli bir maden gibiydi. Aklımdan geçen bu düşüncelere bir kez daha hayret ettim sadece üç gündür burada kalıyordum ve düşündüğüm şeyler bunlardı.
Yardım işi bitince ben de çıkacağımı söyledim. "Kaybolmazsın değil mi ? İstersen gelebilirim." dedi. Neden kaybolacaktım, kaybolsam bile geri yolu sorarak gelebilirdi çünkü burda her yer ama meydana çıkıyordu. "Merak etme kaybolmam, görüşürüz!" diyerek çıktım.
İlk başta şehir meydanına geldim. Burası oldukça hareketliydi ama benim biraz düşünebilmek için sessiz bir yere ihtiyacım vardı. Meydanda biraz bekledim ve insanların en az tercih ettiği yola girip yürümeye başladım. İlk başta burası da güzel kokuyordu ama gittikçe koku pisleşmeye, görüntü de kötüleşmeye başladı. Biraz daha ilerledikten sonra insanların neden buraya tercih etmediğini anlamam zor olmadı. Burası genelde pis işler yapanların takıldığı bir yerdi. Aralarından geçmem gerekiyordu, sevmesem de bunu yapmalıydım. Geçerken hissettiğim baskı fazlaydı çünkü benim göremediğim başka gözlerde vardı. Biraz daha yürüdükten sonra azalmaya başlamışlardı ve şu an bulunduğum konumda çok kişi yoktu. Gene sesler geliyordu "Muhtemelen birbirlerini dövüyorlardır." diye içimden geçirdim. Umursamadan devam ettim. Bu sefer aynı şeyi bir başkası söylüyordu. Bunu da umursamayacaktım fakat bu ses tanıdıktı. Geri dönmeyecektim, hayır dönmeyecektim fakat ayaklarım beni dinlemeyip sesin olduğu yere götürmeye başlamıştı çoktan.
Sese yakınlaşınca kaç kişi olduğuna bakmak için bir göz gezdirdim. Üç kişiye bir kişiyidi ve bir kişi Takemichi'ydi... "Gene mi?" diye geçirdim içimden. Yine dövmüşlerdi. Olduğum yerden çıktım ve Takemichi'yi kurtarmak uğruna bu adamlarla uğraşmam gerekiyordu.
Biraz kavgadan sonra Takemichi'yi alıp oradan uzaklaştım. Evin yolunu tutmuşken ne olduğunu soruyordum ama Take cevap vermemekte ısrarcı görünüyordu, bu durum canımı sıkmıştı fakat ona zorla söyletemezdim. Dönerken hiç konuşmadık.
Evin önüne gelmiştik sessizce. Kapıyı çalmadan önce üstümüzü olabildiğince düzelttik. Kapıyı açan Chifuyu şaşkınlık içinde ikimize bakıyordu. Takemichi çoktan kendisine kızmasına hazırlanmıştı fakat Chifuyu sakince bizi içeri davet etti. İçimden bir ses kızmasının daha iyi olacağını haykırıyordu, kaçmak isteyen bedenimi zorla Chifiyu'yu takip etmeye zorladım.
𓆉︎𓆉︎𓆉︎
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Defter | BajixChifuyu
FanfictionOkyanusun bilinmezliğine hayran olan bir genç ve o bilinmezlikde bulacağı küçük bir hazine. Okyanusun ne getireceğini kim bilir.