Fenerin taşları sanki ilk yapıldığı zamandan kalma gibi görünüyordu. Bazı yerlerinde yazılar vardı ama deniz suyu aşındırdığından yazının tamamı görünmüyordu. Gördüğüm şeyleri birleştirmeye çalıştım ama ondan da çok bir şey çıkmayacak gibiydi. Gördüğüm kelimeler ise -gerçi harfler desem daha doğru olur- "T...ok... Yo... Re...v... E... Ng... Ers..." bunların anlamına gemiye dönünce bakmak için bir kenara not aldım.
Fenerin dışına bakmaya devam ettim. Yosun bağlamıştı dipleri ama fenerin havasına en büyük etkenlerden biriydi. Acaba ne kadar geniş diye içimden geçirmeden edemedim. Büyük bir hevesle içeri bakmaya karar verdim.
Eskimiş tahta kapıyı ittirdim ve içeri girdim. Girdiğim alan merdiven olmasına rağmen büyüktü. Kafamı kaldırıp yukarı baktım. "En az yüz metre." diye içimden geçirdim.
Merdivenleri tırmanmaya başladım. Çıkarken bir elimle duvardan destek alıyordum çünkü içeri karanlık ve kaygandı. Yukarı çıktıkça o basık hava azalıyordu.Fenerin tepesine çıktığımda derince bir nefes aldım. O basık havadan kurtulduğum için mutluydum.
Fenerin camları olmadığı için rüzgar tepede daha sert esiyordu. Rüzgara aldırmadan kenara doğru gittim çünkü karşımdaki manzarayı daha net görmek istiyordum.Burlarda bir şeyler anlatan ya da kimin yapıtırdığı hakkında kısa bir yazı yazılı olmalıydı fenerin bir yerinde. Biraz daha bakındıktan sonra duvarda bakır ve altın kaplama harflerle, orjinali Latince olan bir yazıt vardı. Yazıtta: "Tanrısal Claudius'un oğlu, Tiberius Ceasar Augustus ve Germannicus Ceasar'ın torunu, tanrısal Augustus'un torununun oğlu; 11 kez tribunat erkinin sahibi, 4.kez Konsal, karaların ve denizlerin efendisi ve vatanın babası Nero Claudius Ceasar bu feneri denizcilerin selameti için yaptırdı. İnşaatı, propraetorik düzeydeki imparatorluk valisi Sextus Marcius Priseus yürüttü."* yazıyordu. "Bayağı bir ünvanı varmış." dedim kendi kendime. Rüzgar yüzünden hasta olmaya yakındım bu yüzden inmeye karar verdim.
Aşağı indiğimde bir ses duydum. Çok yüksek olmasada bağıran birinin sesiydi. Sesin olduğu yere yöneldim. "Hayır, size onu asla vermem!" diye bağırıyordu biri. Olayı çok anlamamıştım bu yüzden bir süre daha beklemeye karar verdim. "Artık senin değil." dedi karşıdaki ses ve yumruk attı. Yerdeki kalkıp ona karşılık verdi ama bu sefer diğerleri de dahil oldu. Daha fazla dayanamadığım için çıkıp "Hey! Ne oluyor burada?" dedim sıratarak. Üç kişi vardı yerde olanla beraber dört kişiydi. Ayakta duranlardan biri "Çekil git!" dedi. "O pek benlik bir şey değil ama siz gitseniz fena olmaz."dedim. Ortada duran "Buradan gitmesi gereken biri varsa o da sensin!" dedi ve bir yumruk savurdu. Önce attığı yumruğu savuşturdum sonra karşılık olarak ben de ona yumruk attım. Bunu gören yanındaki iki kişi de aynı anda bana saldırmaya çalıştı. Onlardan da kurtulduktan sonra yerde olan adama baktım. Hafif bir korkuyla Teşekkür ederim, dedi. "Rica ederim ama bir sonrakine bu kadar şanslı olmayabilirsin" dedim ve arkamı dönüp yola koyuldum.
Fenere geldiğim yoldan geri meydana döndüm. Bira daha gezmeli miydim yoksa başka limana mı gitmeliydim karar vermeye çalışıyordum ki aklıma başka bir dükkana girip gezilecek yerleri sormak geldi. Bir dükkana girdim burası karnımı doyurabileceğim küçük bir restorantdı. İçeri girdim ve bir masaya oturdum. Biri gelip siparişi aldı. Yemek yerken bir garsonu yanıma çağırdım. Gelen garson, "Buyrun." dedi. "Burada tarihi fener dışında gezilecek bir şey biliyor musnuz acaba ?" diye sordum. "Fener dışında mı... Hm... Hayır, maalesef."dedi. Teşekkür edip yemeğimi yemeye devam ettim. Bittikten sonra dükkandan çıktım ve demir attığım yere doğru gitmeye başladım.
Gemimin olduğu yere gelmiştim ama tam gidecekken biri omzuma dokundu. Döndüğümde bunun fenerdeki dayak yiyen oğlan olduğunu gördüm, gözleri doluydu yine. "Burada 'Hinata' adında bir gemi gördüm mü?" diye sordu, bense hayır anlamında başımı iki yana salladım. Gözleri iyice doldu ve gidip başka birilerine sordu. Kime sorsa hayır cevabını alıyordu. Ben gemime gitmeye devam ettim ama o oğlan hala gemisini arıyordu. Sonunda dayanamadım ve yanına gittim. "Hey! Gemini bulmak için yardım ister misin ?" diye sordum. Oğlan "Teşekkür ederim ama kendim yaparım. Siz işinize dönebilirsiniz." dedi. İlk başta umursamadan geri dönecektim ama içimde bir şeyler ona yardım etmemi söyledi. "İşim yok. Ben sadece bir gezginim." dedim. Oğlan, elleriyle gözlerindeki yaşları sildi ve "Teşekkür ederim!" diyip elini uzattı. Uzattığı eli hafifçe sıktım ve geri çekildim. Oğlan devam etti "Ben Hanagaki Takemichi!" dedi.
𓆉︎𓆉︎𓆉︎
*= Patara deniz fenerinden yazdığı söylenen bir yazı
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Defter | BajixChifuyu
FanficOkyanusun bilinmezliğine hayran olan bir genç ve o bilinmezlikde bulacağı küçük bir hazine. Okyanusun ne getireceğini kim bilir.