"Peki ya siz güvenilir değilseniz?"

481 9 1
                                    

Medya - Yovanna Ross

Bu oydu, beni yakan gözler ve kendinden emin duruşuyla tam karşımda duruyordu. Kirli sakalla çevrelenmiş dudaklarını bir kısmı, diğerinden daha çok kıvrılıp bana vücudumun erimesine sebep olan bir şekilde gülümsedi. Galerinin sağ tarafındaki, Range Rove Black’i işaret ederek; “İzn ver de seni gideceğin yere ben bırakayım.” dedi. Bu araba parası olan İngilizlerin karşılayabileceği türden bir araç ve beni epeyce aşıyordu.

    Gözlerimi arabadan ayırıp adama geri döndüm. Gözleri insanı esir alıyordu. Güçlükle yutkunup; “Sizi tanımıyorum bile, ayrıca bana adımla seslendiniz ve….ve sizinle arabaya binmemi mi bekliyorsunuz? Deli misiniz?”

   Bana doğru bir adım atıp elini uzattı. “Jordan Black.”

   Nefes alış-verişim durmuştu. Gözlerimi uzattığı eline dikip baktım.

   Tuttuğum nefesimi bırakıp; “Adımı nasıl biliyorsunuz?” dedim.

   Çok değil, yaklaşık yirmi dakika önce Carter Galerisi’nden adı “Yovanna’nın Karanlığı” olan bir çalışma satın aldım. “Deli misiniz” sorusuna gelince zihinsel bir sorunum olmadığından oldukça eminim. Delilikten çok kişisel bir iletişim gibi geldiğini düşünmüyor musun?” Uzattığı eli hala havadaydı.

   Pes etmeyeceğini anladım. Elini sıktım ve elimi tuttu. Ah! hep de böyle olmazmıydı? Belkide çıplak bedenimin devasa bir kanvas üzerine basılmış halini satın alan bir yabancıyla el sıkıştığım için deli olan bendim. Jordan’ın sıkı bir tutuşu vardı. Eli o kadar sıcaktı ki bütün vücudumu ısıtmıştı.

    Beni kendisine doğru biraz daha mı çekmişti? Yoksa hayal miydi? Ya da belki deli olan bendim, çünkü ayaklarım yerlerinden bir santim bile kıpırdamamıştı. Ama  o derin kahverengi gözler bana bir dakika önce olduğundan daha yakındı ve parfümünün kokusunu alabiliyordum.

   Kokusu öyle müthiş şekilde lezizdi ki, böyle kokup da insan olmak günahtı.

   Derin bir nefes alıp; “Yovanna Ross,” dedim.

   Adımı söyledikten sonra elimi bıraktı,”Ve artık birbirimizi tanıyoruz,” dedi. Önce beni ardından kendini işaret etti,”Yovanna, Jordan.” Başıyla arabasını göstererek, “Şimdi evinize bırakmama izin verecek misiniz?” diye sordu.

   Tekrar yutkundum.”Sizinle gelmemi niçin bu kadar çok önemsiyorsunuz ki?”

   Ciddi bir yüz ifadesi ve sert ses tonu ile; “Çünkü başına bir şey gelmesini istemiyorum,çünkü o topuklular ayaklarında çok sevimli görünüyorlar ama üzerinde yürümek cehennem gibi olacak, çünkü bir kadın için gece şehirde olmak tehlikelidir.”

    Gözleri üzerimde gezinirken sert bakışları yumuşamıştı,”Özellikle de senin kadar güzel birisi için.” Yine ağzının tek tarafı hafifçe yukarı doğru kıvrıldı.”Çok sebep var Bayan Ross.”

   “Peki ya siz güvenilir değilseniz?” Tek kaşını havaya kaldırarak bana baktı. “Hala sizi tanımıyorum hala sizi tanımıyorum, hakkınızda hiçbir şey bilmiyorum ya da Jordan Black’in gerçek isminiz olup olmadığını.” Bir dakika, o az önce bakış mı atmıştı?

   "Bu konuda haklısın.Ve bu kolayca doğrulayabileceğim bir şey." Ne olduğunu anlayamadan ceketinin cebine uzanıp üzerinde net bir şekilde Jordan Black yazan bir ehliyet çıkardı. Hemen ardından siyah kağıdın üzerine beyaz yazılarla aynı isim ve 'Black Uluslararası Güvenlik Şirketleri' yazısının işlenmiş olduğu bir kartvizit uzattı.

    "Sende kalabilir." dedikten sonra tekrar sırıttı. "İşim çok yoğundur Bayan Ross. Hobi olarak seri katillik yapacak vaktim kesinlile yok, sizi temin ederim."

   Hobi olarak seri katillik değişik bir savunma tarzı. Söylediklerine ne kadar gülmek istemesemde, kendimi daha fazla tutamayıp kahkaha atıım.

   "Bu iyiydi, Bay Black."

   Verdiği kartviziti çantama bırakıp, tekrardan Jordan'ın yüzüne baktım. "Pekala, beni götürebilirsiniz."

   Bu sözlerimden sonra kaşları yenide havaya kalktı ve tekrar o mükemmel yarım gülümsemeyi kazandım.

   'Götürmek' kelimesinin iki anlama geldiğini fark edince içten içe irkildim, ama bunu Jordan'a belli etmedim.

   Ayakkabılarımla metro istasyonuna yürümenin gerçekten nasıl rahatsız olucağını düşündüğümde beni eve götürmesine izin vermenin iyi bir fikir olduğuna odaklanmaya başladım.

   Sırtımda hissettiğim el ile irkildim ama bozuntuya vermedim. Jordan elini sırtımın alt kısmına bastırarak beni kaldırıma yönlendirdi.

   "Önden buyrun." Arabanın yanına geldiğimizde Jordan arabanın yolcu kapısını açıp koltuğa geçmemi sağladı ve ardından arabanın sürücü tarafına doğru yürüyüp direksiyonun arkasına geçti. Koltuğuna tamamiyle yerleştikten sonra bana bakıp başını eğdi. "Bayan Ross nerede yaşıyor?"

   "Troublemark'ta Clarkson Meydanı."

   Kaşlarını çattı ama sonrasında kafasını diğer tarafa çevirip trafiğin içine çıktı. "Amerikalısın."

   Ne! Amerikalılardan hoşlanmıyor muydu? "Londra Üniversitesi'nde burslu okuyorum. Lisansüstü programı," diye ekledim. Neden ona herşeyimi anlatmam gerekiyormuş gibi hissettiğimi merak ediyordum.

   "Ve modellik?" dedi.

    Sorduğu ikinci soru cinsel gerilim yüklüydü. Cevaplamadan önce duraksadım. Şuan ki durumundan ne yaptığını tam olarak biliyordum; fotoğraftaki halimi hayal ediyordu. Çıplak. Ve ne kadar garip hissettirse de, ağzımı açıp onunla konuştum.

   "Ah, Ben...ben arkadaşım, fotoğrafçı Chris Morgan için poz verdim. O rica etti ve iş faturalarımı ödememe yardım ediyor,bilirsiniz?"

   "Pek sayılmaz ama fotoğrafınızı sevdim, Bayan Ross." Benimle konuşuyordu ama yüzüme bakmıyordu.Gözlerini yolda tutuyordu.

   Yorumuyla gerildiğimi hissetti. 'Pek sayılmaz'mış, o kim oluyordu da kedimi geçindirmek için yaptığım şeyi yargılıyordu?

   "Pekala, benim şahsi uluslararası şirketim sizinki kadar başarılı olmadı, Bay Black.Bu yüzden son çare olarak modelliğe başvurdum," bir süre duraksadıktan sonra sözşerime devam ettim;

   "Parktaki bankın yerine yatakta uyumaktan hoşlanırım ve sıcaktan. Buranın kışları siktirebilir." Sesimdeki alayı ben bile duyabiliyordum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 01, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

GÖREV AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin