Nabersiniz,, yıllar sonra perfect geldi...
İyi okumalar...Jungkook'un evinden kapıyı çarpıp çıkalı 2 gün olmuştu. İki gündür sadece bir kez beni aramış ve bir kez mesaj atmıştı. Evinden çıktığımda dudaklarım titremişti ve ağlamıştım. Babamın arabasını ellerim titreye titreye kullanmış eve vardığım gibi odama gidip ağlayarak uyuyakalmıştım.
Şu an üniversite kampüsünde çimlerin altında Jungkook ile her zaman oturduğumuz yerdeydim. Tek başıma.
Betty de kendine Jungkook'un lise yıllarından buraya gelmiş olan bir arkadaşıyla takılmaya başlamıştı. Beni iyice boşluyordu. Elime aldığım sprite'tan bir yudum dahi almamıştım. Bu bana Jungkook'u hatırlatıyordu. Gözlerim dolu dolu olmuştu yine.
Beni sevmiyordu, bundan emindim. Sevgilicilik oynamaya başlamıştı. Kore'de birisini bulmuş ve beni de yakasından atamamıştı.
Kalbimi kırmıştı. Beni değil de başkasını bana tercih etmesi çok saçmaydı.
O kızdan neyim eksikti, benden neyi fazlaydı? Bunları bilmem gerekiyordu. Ben bunları düşünürken yanıma birden biri oturdu.
"Yarın gidiyorum."
Jungkook gelmişti. Yan dönüp yüzüne bile bakmamıştım. "Güle güle, görüşürüz."
Kalkmaya yeltendim. Başkasını hayatına almış biriydi o. Başkasını tercih etmişti. "Cassie, sakin ol."
"Sevgilinin yanına git. Benden uzak ol." Burnumun direği sızlamıştı Sevgilin derken. Bir iki adım atmıştım ki gecikmeden yanıt geldi.
"Taehyung benim sevgilim falan değil."
Yalan söylüyordu. "O yüzden mi uyurken adını sayıklıyorsun?"
"Seni ilgilendirmez."
Beni ilgilendirmez. Ben kimim? Başkasını tabiki arzulayabilir ben kim orospu çocuğuyum ki buna karışabilirim? "Benden nesi fazla?"
Ona mı benzemeliydim? Beni böyle sevmiyor muydu? Neden başkasına aşıktı? Başkasına gerçekten de aşık mıydı?
"Birazdan dersin başlar. Görüşürüz demek için gelmiştim. Kore'de fotoğraf sergisi açacağım. Bir yerle anlaştım. Daha fazla soru sorma gereken cevabı ben sana verdim."
Arkamı dönüp iki adım ilerledim ve yüzüne bir tokat attım. Jungkook şok içinde bana bakakaldı. Bir damla yaş gözümden süzülüverdi. Kampüsten okul dışına doğru yöneldim. Ağlayarak babamın arabasına atladım. Arabayı Jungkook'un evine doğru sürdüm.
Telefonum çalıyordu, Annem. "Efendim?"
"Teyzenlere gidiyoruz 2 günlüğüne gelirsen Jungkook'u da getir birlikte yemek yeriz."
"Gelmem anne." Telefonu yüzüne kapatmıştım. Jungkook'un evine geldiğimde geçenlerde çantama attığım yedek anahtarı çantamdan çıkarttım. Hızlı davranmaya çalışırken panik içinde anahtarı zar zor buldum. Titreyen ellerimle kapıyo güç bela açabildim.
İçeri girdiğimde kapıyı kitledim. Çantamı koltuk üstüne bırakırken göz yaşlarımı sildim.
Jungkook'un tezgah üzerinde dün geceden açılmış kırmızı şarabı açtım bardaklardan bir kadeh alıp şarap döktüm. Şarap bardağımla birlikte Jungkook'un odasına ilerledim.
Gri lacivert tonlarıyla bezeli odasına girerken mis gibi Jungkook kokacağını biliyordum odanın. Odaya girişte kokusunun burnuma geldiğini duyunca gülümsedim. Parfümünü sıkıp çıktığı belliydi. Asla eksik etmezdi, parfümü sıkmayı asla atlamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
perfect'taekook
FanfictionCassie ve Jungkook farklı dünyaların insanları olmalarına rağmen bir seneye yakın bir süredir birliktedirler ancak ailevi meselelerini çözmek için memleketine giden Jungkook geri geldiğinde eskisi gibi değildir. "T-taehyung." Hiçbir şey, aynı kalma...