[3]

1K 98 74
                                    

Yazdığım gibi atıyorum, şöyle ki içimden ne zaman bunu yazmak gelir bilemediğimden oldukça aksadığı da oluyor. Bunun için şimdiden özür diliyorum.

Sizleri seviyorum.

İki hafta.

Tam iki haftadır sevişmemiştik. Birbirimizin olmamış ve birbirimiz için inlememiştik. Kulaklarım onun nefesi ile kutsanmamış, ellerim onun saçlarının arasına dalmamıştı. Nefesim o kokmamıştı.

Dört gün.

Dört gündür yan yana bile gelmemiştik, işi olduğunu söyleyip Kevin ile buluşmalarımıza bile gelmemişti. Yan yana gelmeyi bırakın, aynı ortamda bile bulunamamıştık.

Bu beni şaşırtıyordu, beni şok ediyordu ve beni korkutuyordu.

Bize ne oluyordu?

Betty yanımda tostunu kemirmeye çalışırken gözlükleri önüne düşüyor ve onları geri itirip duruyordu. Bir şeyler anlatmıyorduk ve sessizce duruyorduk. Ölü gibi derslere gelip gidiyorduk işte.

Jungkook ise, o beni yanıltıyordu. Beni en güzel ayıkken sever dediğim adam içki şişelerinin dibini gördüğünde beni yanına alıyordu. İki hafta önce de böyle yapmıştı ve ben o zamandan beri onunla sevişmemiştim. Her gece aynı oyunu oynayamazdım.

Beni ayıkken nasıl seveceğini bilmiyordu.

Şişeler bittiğinde yanına beni çekiyordu ve söylemesi gereken her şeyi söylüyordu. Bir şeyler söylüyordu fakat tamamını anlatmıyordu, o geceler her zamanki gibi bitiyordu.

Bulutların üzerine çıkıyorduk beraber ve sonra bulutlar üzerinde uyuyorduk. Uyandığımızda neden hiçbir şey aynı olmuyordu?

Neden bana bir şey demeden beni beraber uyuyakaldığımız bulutun üzerinden itiyordu?

Bunları sorguluyordum ve bana cinsel anlamda yaklaşmasına izin vermiyordum. Bunları bildiğim için içki içilmeyen ortamlarda onunla bulunmaya çalışıyordum. Dört gün öncesine kadar.

Dört gün önce işim var diyerek koreli bir arkadaşıyla ortadan kaybolmuştu. Telefonlarımı açmıyordu fakat ben mesaj attığımda o da bana mesaj atıyordu. Hakkında endişe edip etmemem gerektiğini bilemiyordum.

Betty'i umursamadan yanından kalktım ve son kalan dersime girmeden Jungkook'un yalnız yaşadığı evine gitmek için telefonla taksi çağırdım.

Evi buraya yarım saatlik mesafedeydi ve ben oraya daha hızlı gitmek için taksi şoförüne daha fazla para bile verebilirdim. Artık canıma tak etmişti ve bir şey olmamış, sarhoşken bana bir şeyler söylememiş gibi yapamıyordum. Aptal gibi telefonunu karıştırıp söylediği kelimelerin ne anlama geldiğini öğrenmek de istemiyordum ki telefonunu karıştırmak istesem bile korece bilmediğimden anlamayacağımın farkındaydım.

Telefonumdan anneme bir mesaj atıp erkek kardeşimi yüzme kursuna götüremeyeceğimi, başka bir gün için sözümü tutacağımı yazmıştım. Evet, bugün ben götüreceğime söz vermiş ve sözümü tutmamıştım.

Taksi geldiğinde Betty'nin araması telefonumun ekranında aydınlandı ancak ekranımı kapatıp taksiye bindim ve yolu tarif ettim. Arabadaki müziği kısmasını rica edip kafamı dinlemek istedim ve nazik bir adam olduğundan hemen müziği kıstı.

Kafamı koltuğa yasladım ve uyku pozisyonunu alıp camdan dışarısını seyretmeye başladım. Arada bir kafamı şoföre çevirip hızlı olmamız gerektiğini söyleyip duruyordum.

Çok geçmeden yüzümü buruşturacağım bir şey oldu; yağmur yağmaya başladı. Yağmuru sevmezdim, maşalı olan saçlarım ıslanıp eski düz haline geleceklerdi ve belki de kabaracaklardı. Yağmuru sevmeme sebebim tabii ki bu değildi. Islanmaktan hoşlanmıyordum, hasta olmak istemediğimden ıslanmayı da sevmiyordum.

perfect'taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin