will shakespeare: Seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman,
çünkü iki yüzüyle çıkar karşına hayat.
Bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın,
ateş de pay alır kendine soğuktan.
harry: ah, ben de günaydın şiirini bekliyordum william
şimdi gün aydı işte
will shakespeare: vay, harry
bakıyorum da birileri bana cidden ısınmaya başlamış
harry: ahah aksini mi isterdin
will shakespeare: AaaAAhayır hayır hayır *şiddetle elini göğsüne koyar ve öksürür* lü lütfen lütfen
harry: bu biraz tanıdık geldi
sanırım drama queenleri etrafıma çekiyorum
will shakespeare: sanırım
harry: neyse, görüşürüz will
kampüse gidiyorum ben
will shakespeare: görüşürüz, hazza
***
harry elinde kitaplarıyla kampüsün bahçesine girdi. normalde her gün onu niall karşıladığı için etrada bakındı onu görmek adına. kampüsün çimenlerinde zayn ve liam'ı hararetli bir şekilde bir şeyler konuşurken, niall'ı da onları izlerken gördüğünde gülümsedi.
louis ise yanlarında oturmuş bir şey bekler gibi kampüs kapısına bakıyordu. harry'yi gördüğünde gülümseyip elini kaldırdı. harry da koşarak yanlarına ulaştı ve kitaplarını çimenlerin üzerine attı. dizlerini kırıp yanlarına oturduğunda zayn ve liam onu farketmemiş gibi konuşmaya devam ediyordu.
"ya liam gerçekten saçmalamaya başladın, ben niye seninle flörtleşeyim tanrı aşkına!" liam alnını baş parmağı ve diğer parmaklarıyla sardı, hafifçe ovdu. "zayn, yanlış anladım diyorum. ama yani o sırıtma emojisi de biraz flörtmüş gibi geldi o konuşmanın üzerine."
zayn'in gözleri kocaman açıldı ve elini sallayarak konuşmaya devam etti. "konuşmanın nesi vardı ki, alt tarafı gözlerinin güzel olduğunu söyledim çünkü güzeller."
liam kafasını kaldırıp zayn'e baktı. "tamam özür dilerim zaynie, üzerine gitmek istemedim. sadece şu sıralar ödevler yüzünden stresliyim." liam'ın yavru köpek bakışlarına dayanamayan zayn liam'a sarıldı ve en sonunda oturup sırtını liam'ın göğsüne yasladı.
niall sırıtmaya devam ederken harry de yüzündeki sırıtışla louis'ye döndü.
fakat louis o tarafa bakmıyordu. koşarak kendisine yaklaşan mavi, kısa saçlı bir kıza bakıyordu. louis kollarını açtı kızı görünce, kız da kendisine sarıldı, ve louis'nin kucağına yerleşti.
harry sanki biri kalbini tutmuş da çıkarmaya çalışıyormuş gibi hissetti. neden bilmiyordu. gerçi o an öyle hissettiğinin bile farkında olmayabilirdi.
louis kızın louis'nin kulağına söylediği bir şeyle kahkaha attı. kız çok muhteşem gözüküyordu. mavi gözleri, yüzündeki gotik makyaj ve saçlarıyla ayrı bir havası vardı.
niall gelen kızı görüp kahkaha attı. "cidden mi, martha? bize selam bile vermeyecek misin dostum?"
kız kıkırdayıp hafiften kalın olan sesiyle konuştu. "louis'm varken sizinle pek ilgilenemedim gençler. fakat hadi ama, beni kınayamazsınız. yazdan beri görmedim onu ve çok fena özledim."
cümlesinin sonuna doğru ellerini louis'nin yanaklarına götürdü ve sıktı. louis de gülerek martha'nın ellerini yüzünden çekmeye çalıştı.
martha en son pes edip diğerlerine geri döndü. harry'yi gördüğünde kahkaha attı ve heyecanla louis'ye döndü.
"louis," kahkaha atmaktan konuşamıyordu. "lütfen sevgiline söyle eşcinsel olduğumu da, bana acı çekiyormuş gibi bakmasın. ah, tanrım! şu an yüzü aynı senin dudak piercingini yaptırdığımızda senin acı çeken yüzüne benziyor." gülmekten cümlesinin sonlarını çok fazla söyleyememişti bile.
o an, harry'nin kalbini çıkarmaya çalışan kişi ellerini kibarca oradan çekti, ve harry'yi rahat bıraktı sanki.
harry'nin "sevgilisi" lafına bir şey demediğini gören louis gülümseyerek martha'ya döndü. "harry benim arkadaşım, sevgilim değil. ayrıca senin şu kızla nasıl gidiyor?"
martha'nın bir anda gözleri doldu ve dövmeden neredeyse görülmeyecek olan eliyle gözlerini sildi. "beni bıraktı, üzerine konuşmak istemiyorum. ama ailesi yüzünden, insanlar cidden ebeveyn olmadan önce bir çeşit sınava tabi tutulmalılar."
harry söylediği üzerine martha'ya sarıldı birden. bir anda kanı ısınmıştı ve tabi destek olmak istemişti. kendi ailesi öyle değildi ama eşcinsel olduğu için onu kabul etmeyecek bir ailesi olması bir insanın, berbat olmalıydı. hem, ayrılık da kötüydü zaten.
martha da hafiften şaşırıp harry'ye sarıldı ve kısa bir destek sarılmasından sonra geri çekildiler. louis ikisine de gülümsedi, çocukluğundan beri arkadaş olduğu kız ile harry'nin iyi anlaşması hoşuna gitmişti.
"gerekirse bir dövme daha yapmaya gideriz martha, anılaştırırız bunu da." louis ve martha her üzüldüklerinde dövme yapmaya gider, yaşadıklarını yalnızca bir anıya dönüştürürlerdi.
louis piercingini üst dişleriyle yokladı, ayağa kalktı ve harry'ye dönüp elini uzattı. "hadi, hazza. ilk dersimiz ortak. derse gidelim"
harry da louis'nin uzattığı elinden destek alıp ayağa kalktı. harry louis'ye heyecanla baktı ve konuştu.
"lütfen dersten sonra kahve içmeye gidelim, lütfen!" louis de yavaşça kafasını salladı.
"tamam gidelim. bu arada, o da neydi öyle, sen martha'yı mı kıskandın?"
harry de hazırlıksız yakalandığından bir şey diyemedi. kendine geldiğindeyse "hayır," dedi yalandan. "hiç de kıskanmadım."
louis önden yürürken sırıttı. "ah, harry, siktir oradan."
harry duymamış gibi yaptı. "bir şey mi dedin?"
"yok, hayır. hiç de bir şey demedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
poetry and coffee-texting
Fanfictionharry, şiirleri ve kahveleri çok seven bir edebiyat öğrencisi. ve harry, bir gün ders arasında kahve içerken bilinmeyen bir numaranın ona şiir attığını görür. bu harry'nin hoşuna gitmeye başlar.