Serkan ve İrem kol kola girmiş ilerlerken. Simge ile Volkanda arkadaşça bir muhabbet ediyorlardı. Mehmet arkadaşlarını sadece izlemek istedi. Çünkü çok mutlu göründüklerini düşünürken. Karşılarına 5-6 kişiden oluşan kendilerine Beta çetesi diyen bir grup işsiz adamla karşılaştılar. Bu adamlar kaliteli siyah deri zırhlar giymişti. Aralarından bir tanesinde miğfer vardı. Miğferi sönmüş ateşteki köz kadar siyahtı ve grubun önünde duruyordu. Miğferli kişi konuşmaya başladı;
Miğferli Kişi- Benim adım Busenur ve ben bu çetenin lideriyim, eğer burdan geçmek istiyorsanız sizden harç kesmemiz lazım ! Dedi.
Mehmet yutkunup bir adım geriledi ama sol tarafında duran İrem beta çetesine doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. İremi gören Mehmet içinden "Ne yapıyorsun aptal" dedi.
İrem çetenin liderinin önüne geldiğinde kemerindeki altın suyuna bandırılmış hançeri lidere göstererek;İrem- Bu hançer bizim geçmemizi sağlar.
Busenur miğferini çıkarıp, kocaman olmuş gözlerle;
Busenur- Evet. Gerçektende sağlar. Dedi.
İremin yüzünde sinsi bir gülüş oluştu ve Busenur'a sağ yumruğuyla vurdu. Ve arkadaki şaşkın çete üyelerine doğru koşmaya başladı. Daha çetedeki üyeler birşey anlamadan İrem ilk çete üyesinin boğazını parçalamıştı. Diğer çete üyesi İrem'e saldırı yapmak için kılıcı ile hamle yaptığında çok geçti. İrem kılıç hamlesinden zarif bir şekilde kaçıp, adamın bir ucu yere inen kılıcına basarak, adamın arkasına taklalar eşliğinde geçip, ensesine hançeri sapladı. Ve adama tekme attı. Diğer 2 çete üyesi İrem'e saldıracaktiki Volkan onlara oklar atmaya başladı. Oklar adamlardan birine isabet etti. Adam çılgın gibi acı çığlıkları atarak yere yığıldı. Son çete üyesinin çaresizliği yüzünden okunuyordu. Serkanın attığı 2 okun biri adamın sol omzuna diğeri ise kasık bölgesine saplandı. Adam acıdan dizlerinin üzerine düştü ve kan kusmaya başladı. İrem hançerini kan kusan adamın boğazına dayayıp kesti. Busenur ayıldığında etrafında adamlarının cesetlerini gördü gözlerinden koktuğu belli oluyordu. İrem yerde yatan Busenurun baş ucuna gelip eğildi. Ve Busenur'a narin bir öpücük kondurdu. Hançerini Busenurun boğazına dayadı. Busenur ayak ucunda onları izleyen Volkanın gözlerine bakarak;
Busenur- Hayır?. Lütfen !!! Yapmayın. Merhamet... Dedi.
Volkan, Busenur'un gözlerine baktığında aralarında bir çekim oluştu. Volkan hızlı bir şekilde İrem'i itti. İrem yalpalayıp geriye doğru düştü.
Volkan- Onu tutsak yapalım.
Serkan- Sen ne yaptığını sanıyorsun !!!
Volkan- Tamam. İrem'i itmemeliydim. Ama onu öldürmeyelim. O tutsak olarak bize yararlı olabilir.
Serkan- Saçmalama ! Bir tutsak bizi yavaşlatır.
Volkan- Hayır. Onu öldürmemeliyiz.Volkan ve Serkan tartışırken diğerleri sadece izliyordu. İrem artık dayanamayıp araya girdi.
İrem- Artık yeter. Tamam. O tutsağımız . Bu konuda tartışmaya devam ederseniz sizi kendi ellerimle öldürürüm ! Volkan o tutsak bizim değil senin. Onun tüm ihtiyaçlarıyla sen ilgileniceksi. Sana düşen yemeğin yarısını ona vericeksin.
Mehmet ve Simgenin şaşkınlıkları yüzlerinden okunuyordu. İrem, Busenur' un üzerini aramaya başladı. Ve Busenur'un üzerinden simsiyah çelikten yapılmış çift taraflı bir hançer buldu. Mehmet yerdeki cesetlere bakarken yanmış olan adam gözüne çarptı. Yerde yatan yanmış olan adamın yanına gittiğinde adamın kılıcını fark etti. Kılıç alevlerden hiç etkilenmemişti. Kılıcı kabzasından çektiğinde gözlerine inanamıyordu kılıcın çeliği kırmızıydı ve üzerinde altından işlemeler vardı. Mehmet'in elindeki kılıcı gören İrem;
İrem- Wow, Yoksa o güney yapımı kılıçlardan birimi.
Mehmet- Güney yapımı mı ? Derken.Serkan lafa girdi;
Serkan- Güney yapımı kılıçları, güneydeki üst seviye askerler kuşanır. Bu kılıcı kızıl yapan şey güneydeki özel bir büyücü topluluğunun bu kılıçları ateşe karşı efsunlamaları.
Mehmet- Al bu kılıç senin olsun ben kılıç kullanamam. Belki lazım olur, g*tüne sokarsın. Dedi. Ve gülmeye başladı.Serkan, Mehmet'i tersleyecekken İrem tüm grubu yanına çağırıp;
İrem- Busenur'un üstünü ararken bazı mektuplar buldum. Anladığım kadarıyla bu adamlar güney imparatorluğunun casusları. Burada çok durmadan ilerlemeliyiz . Dedi.
Tüm grup acele ile toplandı ve.
Mehmet ve Arkadaşları yine yola koyuldular. Yolda giderlerken sağ taraflarındaki ormanda büyük bir gürültü ile su sesleri geliyordu. Grup üyeleri çok susamıştı bu yüzden ormanın derinliklerine daldılar. Biraz ilerlerinde kocaman bir şelale ile karşılaştılar. Şelaleden akan su çok sakin bir nehir şeklinde devam ediyordu. Nehrin etrafında renk renk çiçekler açmıştı gerçektende bir cennet gibiydi. Nehrin kenarına geldiklerinde, Mehmet çantasından matarasını çıkardı ve nehrin soğuk suyuna daldırdı. Bu sırada Volkan Busenurun elleri ve ayaklarını bağlayıp, büyük kiraz ağcının altına, Serkanın yanına oturttu ve Volkanda oturdu. Mehmet matarasını doldurduktan sonra nehire ayaklarını soktu. Nehrin soğuğu yüzünden içi ürperiyordu. Tam o sırada etrafa bakınırken şelalenin tepesinde İrem ve Simge aşağıya bakıyordu. İrem ve Simge çoktan üstündekileri çıkarmışlardı. İç çamaşırlarıyla nehre girmek onlara mantıklı gelmişti. Simge şelalenin tepesinden aşağıya baktığında yüksekten korktuğunu fark etti. İrem, Simgenin korktuğunu hissetti ve cesaretlendirmek için elini tuttu. Ve çığlıklar içinde atladılar. Suya girdiklerinde etrafa su sıçradı ve Mehmet baştan aşağıya sırılsıklam oldu. Ve hasta olmamak için iç çamaşırı hariç soyundu. Simgenin pelerinini vücuduna sardı. Serkanın yaktığı kamp ateşinin yanına yattı. Etraftaki kuşların sesini, nehrin içinde mutluluk çığlıkları atan İrem ve Simgeyi ve hemen yanında birbirleriyle konuşan Volkan ve Serkanı sakin bir şekilde dinliyordu. İçi huzurla doluydu. Mehmet güzel hayaller kurarken güpegündüz uyuya kaldı. Mehmet uyandığında güneş batmak üzereydi. İrem ve Simge nehirden çıkmış ve iç çamaşırları kuruduğunda giysilerini giymişlerdi. Mehmet'in pis ergen kafası " Nasıl uyursun ? " diyerek. Mehmeti azarladı. Mehmet'in burnuna güzel kokular gelmeye başladı. Çünkü Volkan ateşte sincap pişiriyordu. Mehmet biraz doğrulduğun garip birşey farketti. Hâlâ çıplaktı. Simgenin pelerinini beline dolayıp ormanın içine giyinmeye gitti. Tam bu sırada Serkan ayağa kalkıp esnedi. Temiz havayı içine çekerken. Busenurla gözgöze geldi. Busenur çok bitkin görünüyordu. Busenur daha sonra istemsizce Volkan'a baktı. Busenur Volkan'dan halsiz bir şekilde su istedi. Volkan hemen yanındaki matarasını alıp Busenur'un önünde diz çöktü. Ensesini eliyle destekleyip yavaşça su içirdi. Busenur su içerken Volkan'a göre dünyanın en tatlı kadınıydı. Volkan içinden " Galiba aşık oluyorum. " dedi. Evet kendine itiraf edebilmişti. Aşık oluyordu. Ama bu işte bir terslik vardı. Çünkü Busenur onun tutsağıydı. Bir tutsağa aşık olamazdı. Ama Busenur'a aşık olmasaydı. Busenur şu an burada olmıyacaktı. Volkan'ın kafasında binlerce karmaşık soru dolaşırken. Mehmet ormandan çıkıp geldi. Ve kızarmış sincapların yanına oturdu. Serkan tek tek sincapları arkadaşlarına dağıttı. Gerçektende herkez çok açtı sincapların tadı herkeze güzel gelmişti 1 kişi hariç oda Simgeydi. Simge 17 yıllık hayatında ilk defa sincap yemişti. Volkan kendi hakkının yarısını Busenur'a yedirirken Busenurdan etkilenmeye devam ediyordu. Mehmet yemeğini yerken bu günlerde yeni ay olacağını fark etti. Bu gece nöbeti Mehmet tutmalıydı. Herkezin yemeği bittiğinde Mehmet " Bu gece nöbeti ben tutacağım uykum yok " dedi. Volkan ve Serkan kafalarıyla Mehmet'e onay verdi. Herkez uyuduğunda Mehmet kampın etrafında nöbet tutmaya başladı. Karanlık Mehmet'e neler getirecekti bilemiyordu. Kampın etrafında 2-3 tur attıktan sonra kamp'a nehir kenarındaki kocaman kayaya oturdu. Kemerindeki hançeri çıkarıp sakallarını kazımaya başladı. Tüm sakallarını düzgün bir şekilde kazıdığında yüzü yanıyordu. Bu yüzden nehire daldırdığı elleriyle yüzünü yıkadı. Ayağa kalkıp yine kampın dışında gezinmeye başladı. Yürürken hâlâ eski evini düşünüyordu. Ama yinede yeni arkadaşlarıyla tanışmaktan çok mutluydu. Mehmet biraz daha yürüdükçe düşüncelerinin yoğunluğu arttı tam bu sırada 20 metre karşısında bir yerde parıldayan bir tüy uçuşmaya başladı. Mehmet tüy'e doğru bir kaç adım attığı anda karşısındaki ağaca kırmızı bir şimşek çaktı. Şimşeğin düştüğü yerde ipekten simsiyah bir elbise giymiş bir kadın belirdi. Kadının arkasında yavaş yavaş açılan simsiyah kanatlarını gördü. Mehmet anladıki gördüğü bir melekti. Meleğin saçları siyahtı ve göğsünün Biraz altına geliyordu. Mehmet
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanetli Gözler
FantasyKaranlık diyarlar ve dünyalar arasında dolaşan kahramanlarımızın amansız yolculuklarında kaybolacaksınız...