düzyazı+texting
felix'in attığı konuma son kez baktım. aynalı bir apartman kapısına geldiğimde aynanın karşısına geçip hafifçe rüzgardan dağılan saçlarımı düzelttim. gergindim çünkü jisung'un tepkisinin ne olacağını kestiremiyordum. derin bir nefes alıp kapıyı ittiğimde kalp atışlarımın daha da hızlandığını hissettim. merdivenlerden çıkıp ikinci kata geldiğimde kapıyı tıklattım yavaşça. oldukça sessiz olan apartman felix'in sesiyle yankılandı resmen.
"minho! hoş geldin." insanı istemsizce gülümseten koca gülüşünü takınıp kollarını iki yana açmıştı. ben de gülümseyip hafifçe kollarımı doladım bedenine. temastan pek hoşlanmazdım ve açıkçası felix ile sıkıca sarılacak kadar samimi bir arkadaşlığımız yoktu ama boynuma doladığı kollarını sıkılaştırdığında ben de elimde olmadan belini daha sıkı kavradım.
birbirimizden ayrıldığımızda gözlerim felix'in az gerisindeki jisung'a kaydı. bir şey söylemesini beklemiyordum açıkçası. eve gelen misafire hoş geldin demek normal insanların yaptığı bir şeydi fakat jisung'un bana olan bakışları bile anlatıyordu nefretini. böyle bir durumda küçük bir hoş geldin bile imkansız geliyordu gözüme.
"selam." gözlerine iki saniyelik kaçamak bir bakış atıp söylemiştim. cevap vermedi fakat başını hafifçe aşağı indirdiğinde selamımı aldığını anlamıştım.
"gel bak burda neler var." felix iki elini de göğsünde birleştirmiş, heyecanla gülümserken odasına doğru yürüyordu. arada arkasına attığı bakışlardan benim tepkimi kontrol ettiğini anladım. gözlerini sıkıca kapatıp sırıtıyorken masanın üstündeki ojeleri ve fırçaları gösterdi. hafifçe eğilip daha yakından baktım malzemelere.
"ne güzel şeylerin varmış." yüzümde bir tebessümle söylemiştim bunu. felix heyecanla kıkırdayıp masanın arkasındaki sandalyeye oturdu. "bak burda birkaç örnek çıkardım." masanın üstündeki küçük kağıtları bana doğru uzattı bakmam için. "mmm bak şu alev desenleri güzelmiş cidden." cevabıma karşılık ellerini çırptı. "eveeet! ben de bayılıyorum." masanın başında durmuş bizi izleyen jisung'a baktım.
"kusura bakma felix ısrar ettiği için geldim. kıramadım." kontrol etmeye çalışsam da istemsizce kısık çıkmıştı sesim. garip ama senelerdir böyleydim onun karşısında. farkında olmadan beni kendinden soğutmak için her şeyi yapardı hep ama ben soğumak yerine biraz daha kaptırırdım ona kendimi. ne zaman bu kadar kalbim onunla dolup taşmıştı bilmiyorum. benimle girdiği tek diyalog küfür etmek veya laf sokmak olduğu halde ona aşık olarak buluvermiştim kendimi. ne yaparsam yapayım, ne yaparsa yapsın bitmiyordu bu sevgim.
"zaten kıramadığımız için oluyor hep." bana söylemişti ama gözleri felix'in gözlerindeydi. cümlesindeki imayı anlamıştım elbette. tahminimce ben gelmeden önce felix'e beni davet ettiği için kızmıştı ama onun yoğun ısrarlarına dayanamamıştı o da. felix kaşlarını hafifçe çatıp böyle davranmaması için rica ediyordu sanki. dudaklarını birbirine bastırıp başını hafifçe yana eğerek bakıyordu jisung'a.
"felix hemen yapalım da ben gideyim. biraz işim var zaten evde." jisung'un göz devirmesini görmezden gelip felix'e gülümsedim. o da derin nefes alıp başını salladı gülümserken. "hadi başlayalım o zaman." ben masanın diğer tarafındaki sandalyeye otururken felix işaret parmağı ile yanımdaki sandalyeyi işaret etti.
"jisung sen de otur. sana da yapmak istiyorum." jisung kaşlarını çatarak imalı bakışlarla baktı felix'e. felix'in yüzündeki masum sırıtış silinmediğinde jisung derin bir nefes alıp yanımdaki sandalyeye oturdu. "minho tırnaklarına bakabilir miyim? tırnaklarına uygun bir fırça kullanacağım çünkü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
schedule, minsung (✓)
Fanfictionjisung: minho seni öyle bir sikerim ki o götünün üstüne iki hafta oturamazsın seninle aynı ortamda bulunmak bile yeterince canımı sıkıyorken o sikik çeneni kapat minho: arkadaslar bana SeKs teklifi mi etti bu🥲