Saat: 08.16. Servis 1 dakika gecikti. Acaba servisi kaçırdım mı gibi saçma ve düşünülmesi erken bir soru takılıyor aklıma. Saçmalıyorum işte her zaman ki gibi. Normal bir insan olmadığım su kaldırmaz bir gerçek. Olayları fazla derinlemesine analiz eden, her ayrıntıyı düşünen ve birazda hastalıklı bi ruhum var. Güne ne kadar güzel şeyler düşünerek başladım öyle diye geçiriyorum içimden. Servisin korna sesiyle bu manidar düşüncelerimden sıyrılıp servise ilerliyorum. Servistekilerin rahatsız edici bakışları eşliğinde gözlerimle etrafı tarıyorum boş bir yer bulma umuduyla. O sırada gözlerim bir çift göze takılıyor. Diğerlerinin aksine rahatsız etmeyen bakışlar bunlar. Yüzündeki samimi gülümsemeyle bana bakıyor çocuk. Daha hiç kimseyle tanışmadığım için adı hakkında bir fikrim de yok elbette. Onun gülümseyen yüzü aksine moron bakışlarım eşliğinde düz bir çizgi halini almış dudaklarım ve bomboş bir ifadeyle bakan gözlerle onu birkaç saniye daha inceleyip boş bir koltuğa yerleşiyorum. Fazla önemsenecek bir durum yok ortada diye düşünerek bu konunun kafamı meşgul etmesini engelliyorum.
Sınıfa girdiğimde ilk haftanın vermiş olduğu herkesteki çekingenlik etkisi baş göstermiş durumda olduğunu görüyorum. Sessizce ilerleyip dün yanına oturduğum kızın yanına yerleşiyorum yine. "Günaydın." diyerek tatlı bir gülümseme yolluyor bana. Dudaklarımın zorla kıvrılmasını sağlayıp "Günaydın. Naber?" diye karşılık veriyorum bende. Normal günlük konuşmalardan birine başlamışken sınıfta yavaş yavaş doluyor. Sınıf içinde de henüz Yaren dışında kimseyle tanışmadığım için sıramda sessizce oturmaktansa Nehir'in yanına gitmek daha iyi bir fikir gibi geliyor. Kalkıp koridora ilerliyorum ve sırtımı duvara yaslayıp koridora çıkmasını söyleyen bir mesaj yolluyorum. Bu sırada yeni bir mesaj geliyor telefonuma. Mesaj kutusuna girip bakıyorum kimden geldiğine. Batu'dan bir günaydın mesaji gelmiş. Bende günaydın yazıp gönderiyorum. Kafamı kaldırdığımda Nehir'in bana yaklaşmakta olduğunu görüyorum. Gülümseyip sarıldıktan sonra klasik konuşmalar geçiyor aramızda. Biraz daha kapının önünde oyalandıktan sonra sınıfa geri dönüyorum. Birkaç dakika sonra da hoca sınıfa girip işkencemize başlıyor.
Günlerim aynı sıradanlığını koruyarak tekerrür ederken servisteki rahatsız edici bakışlar normale dönmeye başlıyor. Lakin şu adını hala bilmediğim çocukla gözgöze gelişimiz ve gülümsemesi rahatsız edici olmaya başlıyor. Bu da bana hayatın "Seni rahatsız edicek şeyler olmazsa hayatında; uyuyamam." deme şekliydi bence. Birde Batu gibi bir etken olunca rahatsız olmamak mümkün değil. Sevmesem, bazı huyları katlanılacak gibi değil doğrusu. Fazla kıskanç bir yapısı var. Bu beni bazen boğuyor ama onu sevdiğim gerçeğini de değiştirmiyor malesef. Sonuç olarak ikinci ayımızın içindeydik artık alışmıştım bu tür davranışlarına.
Hafta sonu geldiğinde Batuyla her zaman ki yerimizde buluştuk. O kadar özlemişim ki... Tüm beni rahatsız eden davranışlarına karşın hala onunla birlikte olmamın tek nedeni tertemiz kalbi. Sarılıp biraz sohbet ettik, yeni okulumu ve arkadaşlarımı anlattım ona. Sonra beraber defterlerimi almaya gittik. İşimiz bittiğinde saat akşamı gösteriyordu. Beni eve kadar bıraktı. Sarılıp ayrıldıktan sonra dudaklarıma eğilip minik bir öpücük bıraktı. Ve eve girdiğimi görene kadar bekledi ,sonra o da gitti.
Okula gittikçe alışıyordum artık; her ne kadar ilk öğrendiğimde büyük bir hayal kırıklığı yaşasamda zamanla alışıyor insan. Yine bir tenefüste Nehir'i çağırmaya gittim."Nehir gelsene aşağı inelim ?". Yüzü düştü biraz, dudaklarını ince bir çizgi haline geldi ve bana yaklaşıp "Ya Özge bizim sınıftaki kızlar onlarla gitmiyorum diye darılıyorlar. Sonra beni dışlıyorlar. Gelemem.". Üzüntüyle omuzlarımı düşürdüm. Yüzümünde halinden üzüldüğümü anlamıştı Nehir sanırım çünkü bana özür dileyen bakışlar atıyordu. Dudaklarımı zorla yukarı kıvırıp olabildiğince gülümsemeye çalıştım."Tamam tamam sorun değil keyfine bak sen." deyip arkamı döndüm ve sınıfa ilerledim. Sanırım büyük bir hata yapıyordum Nehir haklıydı onun arkadaşları gibi benim sınıfımdakilerde beni azıcık dışlıyorlardı. Sanırım başta kaynaşsak bunlar olmazdı. Neyse zamanla ilişkilerimi düzeltirim elbet. Önümüzde uzun yıllar var daha.
Son derste bittikten sonra hızlı adımlarla servise ilerledim. Ve her zaman oturduğum koltuğuma yerleştim. Birkaç dakika sonra o çocuk bindi servise. Aramızda kısa bir bakışma geçtikten sonra kafamı çevirdim ve dışarıya , okuldan çıkan diğer öğrencilere bakmaya başladım. O hala ayakta , servisin kapısının önünde duruyor ve boş koltuklara bakıyordu. Arkalardan bir ses Ayberk diye bağırdı ve o arkaya doğru ilerledi. Demek adı Ayberk'ti. Herneyse. Servis yavaş yavaş dolarken İlke'de geldi ve yanıma yerleşti. Sonra arkadan bir kağıt uzattılar. Sanırım adımızı, soyadımızı, sınıfımızı ve telefon numaralarımızı yazmamız gerekiyordu. Kağıdı kısaca inceledikten sonra doldurmaya başladım. bitirdiğimde İlke'ye uzattım ve o da doldurmaya başladı. O doldururken dikkatimi yukarılardaki Ayberk ismi çekti. Ve o sırada aklıma gelen fikirle not defterimi çıkarıp Ayberk'in telefon numarasını yazmaya başladım.
0 507 4..............
