çok çok hızlı olman lazım

172 13 4
                                    

Tarık açık sözlü bir insandı. İçinde ne yaşıyorsa, aklından ne geçiyorsa olduğu gibi yansıtır; bundan da hiç gocunmazdı. Belirli bir yaşa kadar bu huyuyla gurur duymuş, dürüstlüğü neticesinde sayısız övgüler kazanmış olsa da yaşı ilerledikçe ve çocukluğun verdiği sorumsuzluklar bir bir görevi olup ayaklarına dolanmaya başladıkça bu döngünün tersine dönmeye başladığını da fark etmişti. İnsanların 'dobra' olarak adlandırabileceği bu huyunun yeri geldiğinde insanları nasıl kırdığını, yeri geldiğinde de kendi başını nasıl beladan belaya soktuğunu zorlu yollardan öğrenmişti. Tamamen vazgeçemese de zamanla kendini dizginlemeyi de öğrenmişti bu sayede.

Son günlerde aklı da bedeni kadar yorgun olan Tarık için hayat yetişemediği bir maraton gibi hızlıca akıp gidiyordu. Birinci olamayacağını kabulleneli çok oluyordu ancak diskalifiye olmamak için bir yerlerden tutunması gerektiğinin de farkındaydı. Bu yüzden uyuyor, uyanıyor, yemek yiyor, okula gidiyor, arkadaşlarıyla uğraşıyor; gerektiğinde abisini sinirlendirip dayak yiyordu. Dışarıdan bakan birisi için sıradan yaşantısına devam ediyor gibi görünebilirdi fakat ne kadar tahammülsüzleştiğini, düşünmeden hareket ettiğini ve olası sorumluluklarından nasıl kaçtığını kendisi çok iyi biliyordu. Kesip atmaya çalıştığı dobralığı da bu vesileyle saklandığı yerden kendisini göstermekten çekinmiyordu.

"Hocam o öyle değil yalnız." diye mırıldanırken yayıldığı sırasından bir milim kıpırdamadı. Bu dersin hocasından ezelden beri haz etmiyordu. Daha ilk senesinde Baha'nın kardeşi olduğunu öğrenince onu dersten bırakmaya kalkışmış, babasının ısrarları üzerine istemeye istemeye vazgeçmişti. Neredeyse sınıfta kalmasına vesile olacak olması bir yana, dersi de bir türlü geçmek bilmiyordu. En yoğun programa ev sahipliği yapan cuma gününün son dersinde olması diplerde olan sabrını iyice tükettiğinden, son derse kadar dayanması bile bir mucizeydi.

Orta yaşlı kadının kaşları hayretle havalandı. Bakışları dersi bölenin kim olduğunu saptayabilmek adına kalabalık sınıfta dolandı fakat sonuç koca bir hüsran olmuştu. Onun zorlandığını fark eden Tarık ayaklanarak kendi kimliğini hiç çekinmeden belli etti. "Formülü yanlış yazdınız."

"Oğlum rahat dursana." diye fısıldayan Erkan'ı görmezden gelerek boş bakışlarını şimdi çatık kaşlarıyla ona bakan kadından ayırmadı. Neden böyle bir çıkış yapmıştı kendisi de anlam veremedi. İnsanların yanlışlarını yüzlerine vurarak düzeltmeyi sevmezdi oysa.

Git gide bozulan kadın kollarını göğsünde bağlayıp, "Yıllarca okulunu okuduğum bir konuya senden daha hakim olduğuma eminim." dedi otoriter bir sesle.

"Siz bence bir daha okuyun hocam." demekten kendini alamadı Tarık. "Çünkü yanlış çözüyorsunuz."

Karşılaştığı üslup karşısında sinirleri iyiden iyiye gerilen kadın, edilen lafları bir nevi mesleğine hakaret olarak algıladığından "İyi, madem çok iyi biliyorsun kalk tahtaya da göster doğrusunu!" diye çığırdı. Sesinin az öncekine göre daha yüksek çıkması ön sıralardan birkaç kişinin sıçramasına neden olmuştu. Tarık ise bu tepkiyi beklediği için boş gözlerle kadına bakmaya devam etti. Haddini aşmış olmayacağını ve babasının daha sonrasında ona bunun için hesap sormayacağını bilse yüzünü buruştururdu lakin henüz o dereceye ulaşabilmiş değildi, elinden geldiğince saygısını korumaya çalışıyordu nihayetinde.

Yolun açılması adına bacaklarını kendine doğru çekmiş, bıkkın bir şekilde ona bakan Erkan'ın yanından oflayarak geçti. Sinirleri tepesine binmiş hocasının aksine sakin adımlarla karatahtaya yönelip, yarım tebeşirlerden birini alarak yaklaşık beş dakika önce çözdüğü soruyu hiç tereddüt etmeden çözmeye başladı. Başından beri yanlış yazılı olan formülü düzeltince soru rahatlıkla çıkmış, çok bir çaba harcamasına gerek kalmamıştı.

oyunbozanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin