*3*

239 22 32
                                    

Artık yalnız değildim. Yanımda oturan bedene baktığımda aklımdan geçirebildiğim tek şey buydu ve bana ait olan tek şey çalınmış gibi hissettiriyordu. Yoğun bir hayatım vardı. Lise sonun yoğun temposunu yaşıyordum. Bu yetmiyormuş gibi çıktıktan sonra on bire kadar garsonluk yapıyordum. Burada, yarım saatim vardı. Bu çocuk parkında kendimi dinleyebileceğim, robot gibi davranmadığım ve tek kalabileceğim yarım saat. Çalınıyordu.

Ömer bu sefer kendini yanımdaki salıncağa minik bir kediyle atmıştı. Siyah, gözlerine kadar simsiyah bir yavru kediydi ve onun kucağına iyice kıvrılmıştı. Aynı onun gibi tipsizdi.

"Nerden çıktı bu?" diye soruverdim kendimi tutamayarak.

"Köpekler parçalayacaktı." diye yanıtladı kediyi okşarken. "Sanırım annesi terk etmiş."

Aynı benim gibi, diye geçirdim içimden. "Babası falan yok muydu ortada? ya da kardeşleri?"

"Babalar ne zaman korumuş evlatlarını ya?" dedi gülerek. Ah, kara mizah... Gülüşüne eşlik ettim ben de.

"Pardon, pardon." Kediler ve şarkılar çalmaya başladı, gülümsememi yüzüme sabitledim. Tanrı beni pek sevmezdi ama bazı anlarıma böyle kıyak geçiyordu işte.

"Kediler ve şarkılar, bize yeterli değil." dedi Ömer yavşakça diyebileceğim bir sırıtmayla. Flörtleşmeye mi çalışıyordu bu pezevenk?

"Sana benim gerektiğimi pek sanmıyorum ama." Güldü. "Bana kedim yeter aliş, merak etme."

"Kuçu kuçu de bir de tam olsun istersen Ömer. Aliş ne? Ne bu laubalilik?"

"Alışıyorsun banaaaaa. Baksana, açıldın iyice."

Duraksadım. Evet, alışıyordum ve bu hoş bir şey değildi. Yarın öbür gün herkes kendi işine baktığında bir arkadaşa alıştığım için yokluk çekmek istemiyordum. İç çekerek sigaramı yaktım.

"Heyy, kedişin yanında? Ayıp ama kıjımıja!"

Kıkırtı kaçtı dudaklarımdan. Tanrı cidden beni sınıyordu, bebekçe konuşan badboylarla... "Yanımda bulunacaksa alışsın, de ona."

"Nasıl başladın?"

"Bilmem. İçip kanka bir dal da sen yak diyerek uzatan birisi olmadı hiç. Sanırım kopya mekanizması. Halledemediğim duyguları halleder gibi gelmişti."

Kafasını salladı. "Hiç içmedim." dedi.

"İçme zaten."

Kediyi okşadı. Siyah tüy yumağı gövdesini Ömer'in sweatinin altına sokmuş, kafasını dışarıda bırakarak uyuya kalmıştı.

"Sahiplendin mi şimdi bunu." dedim. "Aşırı çirkin bir kedi."

"Sensin o. Kıjıma deme öyle abişi." 

Güldüm. "Tamam, sustum." Biraz duraksadım. " İsmini güzel bir şey koy bari."

"Sen koy." dedi. "Benden en fazla zeytin çıkar."

Gülüp "Ekim." dedim hiç düşünmeden.

"Ekim ayındayız diye di' miiiii? bir de bana diyorsun yaratıcı ol diye."

"Yaratıcı ol demedim, güzel olsun dedim."

"Hoşgeldin babaya ekimmmm." dedi bana cevap vermek yerine. Sonra gözlerime baktı. "Gitme zamanın geldi sanırım. Otuz geçiyor."

"Ah, dalmıştım. Teşekkürler."

"Ali, arkadaş mıyız?"

Gözlerine baktım. Gerçekten istekli duruyordu. Hayal kırıklığını uzun zaman sonra ilk defa göze aldım. "Arkadaşız Ömer."

Gülümsedi, elime bir kağıt tutuşturdu. "O zaman bu numaram. Yazarsın."

"Genelde boş zamanım olmuyor." dedim. "Numaramı kaydetmen için çaldırırım."

"Anlaştık, yarın görüşürüz!"

"Görüşürüz Ömer"

------------------------

and i love him - bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin