And now I'm tryin' not drown

1.7K 216 296
                                    

3 Gün Önce

"Bence bu konferans çok tehlikeli. Vazgeçsen olmaz mı?"

Felix'in sesindeki endişe kırıntıları, çocuklar için özenle hazırlanan hastane odasının üstüne yağdı. Köşedeki zürafa oyuncağı ile bakışan Jisung, sessiz kalsa da aynı hisleri paylaşıyordu. İkisi de yakın arkadaşlarının, Kuzey Kore'ye gitmesini istemiyordu. Onların, kendisini düşündüğünü bilmek Hyunjin'i gülümsetti. Şanslıydı ki böyle dostları vardı.

"Ülke sınırlarından her çıktığımda böyle abartılı tepkiler vermeyi bırakabilir misiniz? Afrika, Hindistan ve Rusya konferanslarından önce de aynı cümleleri işittiğime eminim." Tıp fakültesine adım attığı ilk günden beri gururla üstünde taşıdığı beyaz önlüğünün yakasını düzelterek ayağa kalktı. Masasının karşısındaki koltukta oturan Felix'in omzuna, kollarını sardı. "Endişelenmeyin. Bir gün kalıp döneceğim."

Dönemeyecekti.

O an, bunu bilmeyerek iki arkadaşını da ikna etmeye çalıştı. "Doktor bey, acilde balon yuttuğunu iddia eden bir çocuk var. İlgilenebilir misiniz?" Ortalığı birbirine katan çocuk yüzünden saçı başı dağılan hemşire, umutla Hyunjin'e baktı. Dışardan bakılınca çocuklarla hiç anlaşamayacakmış biri gibi dursa da garip şekilde onları sakinleştirebiliyordu. "Hemen geliyorum."

Arkadaşları odadan çıkar çıkmaz Felix ile Jisung, göz göze geldi. "Yalandan kaza geçirmiş gibi yapsam gitmesini engelleyebilir miyiz?" Felix'in umut dolu sorusu, Jisung'un burukça gülümsemesine sebep oldu. "Başka bir tarihe erteleyip yine gider. Dünyanın her yerinde bu konferansı vermeye kararlı. Biliyorsun."

Biliyordu. Doktorluk hayatının ikinci yılını henüz yeni doldurmuş olsa da Hyunjin; en az yirmi ülkede konferans verip araştırmasını, diğer çocuk doktorlarıyla paylaşıyordu. Öğrencilik yıllarından beri bir hayali vardı ve bunun için kendisi kadar hevesli iki pediatristle beraber gidebildiği her yere gidiyordu. Sıradaki hedefi de sonunda izin alabildiği Kuzey Kore olmuştu.

"Bir yolunu bulup göndermeyelim. Korkuyorum oradan." Jisung, üstünde tıbbi dergilerin olduğu küçük sehpanın üstünden uzanıp sevgilisinin elini tuttu. "Aslında tamamen yabancı ülkelerden daha güvenilir geliyor, bana. En azından Rusya gibi soğuk değil. Aynı iklim, aynı ırk, aynı dil. On beş dakikalık bir uçak yolculuğu."

"Bizden farklı olduklarını biliyorsun. Aynı dili konuşmamız, aynı şeyi konuştuğumuz anlamına gelmiyor."

Birkaç gün sonra yaşanmaya başlayacak olayları hiç bilmeden özetlemişti, Felix. İki gün boyunca ne kadar dil dökse de ne en yakın arkadaşına ne de içinde büyümeye devam eden kötü hisse söz geçirememişti. Havalimanında vedalaşırlarken de son kez şansını denedi. "Kıskanıyorum ama." Hyunjin ile beraber gidecek olan Jeongin, ortamı değiştirmek için alınmış bir şekilde baktı.

"Ben de öyle. Gören de tek arkadaşı Hyunjin sanar. Hiç bize, gitme demiyor." Chan da ona katılırken; Hyunjin, gülerek onları izledi. Felix ve Jisung liseden. Jeongin ile Chan ise üniversiteden yakın arkadaşlarıydı. Dördünün arasında köprü olmuş ve birbirinden hiç ayrılmayan bir beşlinin içinde kendini bulmuştu.

O an, kendisini bu karenin dışına çektiğinin farkına varmadan gülümsemeye devam etti. Bir gün sonra karşısındaki dörtlü, tekrar bu noktada bir araya gelecekti. Ama yüzlerinde şu anki gülümseme ve yanlarında Hyunjin olmayacaktı.

"Ekibiniz gitti ne demek? Beni beklemeden gitmezler."

Yüz ifadesi hiç değişmeyen havalimanı görevlisiyle konuşmaya çalışırken sesli bir şekilde ofladı, Hyunjin. Hiç bilmediği bir sokakta, yabancı biri tarafından öpülmesinin ardından ne kadar toparlanabilirse o kadar toparlanıp oteline geçmişti. Ne yakın arkadaşlarını ne de diğer tanıdıklarını göremeyince küçük valizini aldığı gibi havalimanına gelmiş ama uçağın kalktığını öğrenmişti.

"hell or high water"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin