Chapter - 3

1K 30 0
                                    

hiçbir şey söylemeden evimin sokağına saptım ve eve geçtim. üstümdekileri çıkarmadan yatağa uzanıp düşüncelere daldım. yarın ne gösterecekti bana deniz? babasını öldürdükten sonra hayatını nasıl yoluna koyabilmişti ayrıca? ve her şeyden önemlisi deniz gibi kaç kişi dolanıyordu sokaklarda?

kabuslar içinde bölük pörçük bir uykuyla 9 gibi kalktım. zombi gibi hissediyordum kendimi, aç olmama rağmen iştahım yoktu. kahvemi yudumlarken telefonun çalmasıyla tüm bilişsel fonksiyonlarım yerine geldi. evet, bugün büyük gündü.

- alo?
- hazır mısın?
- evet.
- iyi 5 dakikaya geliyoruz.

kapandı. " geliyoruz " da neydi?

aşağı inip bir sigara yaktım. o anda köşeyi dönen lüks bir araba durdu önümde. içeri sigarayla girip girmeme tereddüdü yaşadıktan sonra içim parçalanarak veda ettim sigarama. arka kapı açıldı, deniz içerdeydi.

- gel.

girdim, şoförün kim olduğuna bakmak isterken hayal kırıklığına uğradım, zira arada bir bölme vardı.

- arabayı kim kullanıyor?
- ben de bilmiyorum.
- nasıl ya?
- fazla kişinin kimliğini bilmem ki.

ne diyordu bu kız allah aşkına?
- nereye gidiyoruz peki?
- gittiğimiz yeri de bilmiyorum.
- ya sen benle dalga mı geçiyorsun?

bunu söyledikten sonra aklıma absürd şekilde " salak yemin ederim gerizekalı bu çocuk " 'daki " ya sen beni niye çağırdın " repliği geldi aklıma...

- karargah değişir sürekli, biz de bilmeyiz yerini çoğu zaman.
- ne karargahı?
- gideceğimiz yerde anlatılacak aykut sakin ol.
- bana bak beni bulaştırma pis işlerine.
- daha ne kadar bulaşabilirsin ki aykut?

haklıydı. kendim istemiştim bu durumu...

şehir dışına çıkmıştık artık. arada tek tük lüks villalar kurulmuştu, ormanlık arazinin kesilip özel mülk yapıldığı yerlerde. bu villalardan birinin önünde durdu araba. tadına doyamadığım sigaramı tekrar yakıp etrafı süzmeye başladım. o sırada şoför de arabadan indi.

- bana bak kimsiniz ulan siz?

diyerek hiddetle üzerine yürüdüm. hiç sesini çıkarmadan ceketini hafifçe kenara atarak kemerindeki silahı gösterdi. elimde olmadan ürkmüştüm. şoför eve doğru ilerleyerek deniz'e eliyle gel işareti yaptı.

- hadi aykut ilerliyoruz.
ellerimi cebime sokarak deniz'in yanında ilerlemeye başladım. artık ne ile karşılaşacağıma dair tahminler yürütmüyordum. villanın kapısının önüne geldiğimizde, hafif aralık olduğunu fark ettim. deniz itekleyerek açtı kapıyı ve beklemediğim bir manzarayla karşılaştım. içerde hiçbir eşya yoktu. o sırada deniz önüme düşerek merdivenleri tırmanıyordu.

- gel hadi.

ellerimi tozlu trabzanlara sürterek adımladım basamakları. artık bir sona yaklaşıyor olmalıydık. deniz üst kata varmıştı, soldan ilk kapıya tıklattı. kapıya biraz daha uzak kaldığım için içerden gelen sesi duyamadım fakat deniz içeri girerek onla birlikte gelmemi işaret etti.

içeri girdim. odada büyük bir ahşap masa, eski bir deri sandalye, ve bu sandalyenin üzerinde, masadaki birçok dökümanla uğraşan ufak tefek bir adam vardı.

- hoşgeldiniz.
oturacak yer yoktu odada, adamın karşısında ayakta dikilmeye başladık. kafasını kaldırma zahmetine katlanmamıştı henüz adam. yaklaşık 2 dakika sonra sanki bizi yeni fark etmiş gibi dikkatle süzmeye başladı ikimizi de.

- bahsettiğin arkadaş bu mu deniz?
- evet.

adamın gözleri üzerime odaklanmıştı. az önceki sinirim kalmamıştı artık, her şeyi dışardan izleyen bir gözlemci gibiydim adeta. ne var ki bir süre sonra bu bakışlardan rahatsız olarak konuşmaya karar verdim.

Deep Web: Hayatım DeğiştiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin