:: her last breath

75 9 4
                                    

•••

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

•••

"Neden izliyorsunuz? Yardım edin! Lütfen, onu götürün! Gözlerini kapat Jungho!"

Pencereden içeri atılan çıra parçasıyla birlikte kadın korkuyla kendini geri çekmiş, kader olduğuna inanmadığı yaşananlara karşı sesini duyurmaya çalışıyordu.

Müstakil evin etrafı itfaiye araçlarıyla sarılmışken yerde gezinen hortumlar herkese sınırını gösteriyordu.

Yaz ortasında gökyüzünü kaplayan bulutlar ve dağın yamaçlarına sinmiş olan sis aslında günün kefaretini bağırıyordu. Yıllardır duruma alışamamış halk artık aynasız bildikleri itfaiyeciler ve kırmızı çizgi arasında gidip geliyordu.

Herkes aynı korkuya ev sahipliği yapıyordu. Yetkileri daha nereye kadar uzanacaktı?

Bu kalabalığın yanında, elindeki gazeteyi daha sıkı kavrarken adımlarını hızlandırdı Jeongin. Hemen yanında onu takip eden arkadaşlarını görebiliyordu.

Gün onlar için oldukça güzel başlamıştı. Artan sorumlulukları gereği bugün biraz hava almak için ikinci haftadan okulu asmışlar, trenle kasabanın biraz dışındaki küçük hediye dükkanına gitmişlerdi.

Trene bile kaçak bindikleri düşünülürse bu uzun süre sonraki ilk farklı aktiviteleri olmuştu. Çünkü hepsi okullarına geri dönmüş, yıllarını birlikte geçirerek gençlik çağını getirmişlerdi. Eh, on yedi on sekiz yaşındaki bir birey artık bu kasabada neredeyse yetişkin sayılıyordu. Belki de bu yüzdendir bazı endişelerin sebebi.

İşleri bittiği gibi istasyondan doğruca küçültülen sahalarına geçmeyi amaçlamışlardı fakat yanlarından hızla geçen itfaiye araçları buna engel olmuştu.

O an anlamışlardı bir şeyler döndüğünü. Devrimden bu yana ilk başlarda her gün bir kül topu oluşurken hızla bu seyrekleşmiş ve neredeyse bitmişti. Neredeyse itfaiye araçlarının sesi unutulmuştu. Fakat şu an anlıyorlardı ki aslında sadece sineye çekilmişti.

Vardıkları kalabalığı istemese de insanları iterek araladığında gözleri babasını aradı Jeongin'in. İstemiyordu. Her şey iyi giderken tekrar o acınası gözlere şahit kalmak istemiyordu.

"Bizi bekle." Omzundaki Seungmin'in elinden kurtularak daha ileri gitmeye çalıştı.

Herkes sesini çıkaramadan öylece dehşeti izliyordu, alışıklardı, artık bağırıp çağırarak durdurmalarını söylemiyorlardı. Çünkü herkes yaşaması gerektiği yeri kabullenmişti. Burada çıkış yoktu.

''Jeongin dur! Bizi bekle!''

Arkasından duyduğu Chan hyungunun ve Hyunjin'in birbirine karışan seslerine de aldırış etmedi. En öne geçene kadar kim varsa ittirerek yürüdü. Ta ki evin etrafına sarımsı sıvıyı çoktan dökmüş, küçük kibritleri ve çıraları yakarak kenarlara atan itfaiyecileri görene kadar.

ashes and embers | hyunin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin