1 • kelepçeli mahkum

44 7 17
                                    

'Dünyadaki cehennem' olarak adlandırılırdı Pyolois, şüphesiz ki aklı başında hiçbir mahkum buraya düşmek istemezdi.

Oradan çıkmanın tek yolunun ölüm olduğu söylenirdi ki, oraya giren mahkumların uzun süreli cezalar aldıkları ve şu ana kadar yapılmış 28 kaçış planının, hep kaçmaya çalışanların ölümüyle sonuçlandığı düşünüldüğünde haksız da sayılmazlardı.

Pyolois, ülkenin bir ucunda, medeniyetten oldukça uzak bir yere konumlandırılmış, oldukça büyük bir hapishaneydi. Yalnızca ülkenin en büyük suçlularını ağırlayan bu yerin önlemleri de aynı oranda büyüktü. Çevresini saran 10 metre yüksekliğinde elektrikli teller, 7/24 çalışan ve neredeyse hapishanenin her yerini gözetleyen kameralar, hareket sensörleri, yüzlerce gardiyanı ve tek kişilik hücreleriyle sahip olduğu bütün sıfatları da oldukça hak ediyordu.

Bütün bu bilinen gerçeklerin aksine, yeni gelen buraya yüzünden silemediği bir gülümsemeyle girmiş, şimdiden başta gardiyanların olmak üzere oradaki görevlilerin sinirini bozmayı başarmıştı.

'Aklından sorunu mu var acaba?'
'Buraya normali düşmez ki, deliyse şaşırmam.'

O gün Jeon Jeongguk, bunları çok duymuştu.

Eh, hak vermişti de. Onun da aklının başında olduğu söylenemezdi.

Sabahın erken saatlerinde buraya getirilip bir sürü -ona göre gereksiz- protokolden geçmiş, hemen ardındansa esmer, uzun boylu ve oldukça asabi bir gardiyan tarafından sürüklenerek hücresine tıkılmıştı.

"Yeni evine hoş geldin de," demişti gardiyan çocuğu içeri ittirip tonlarca ağırlıktaki kapıyı kapatmadan hemen önce. "Bayılacaksın."

Kapının kapanmasıyla da hücre tamamen sessizliğe bürünmüş, Jeongguk küçücük, duş ve yatakla birlikte hiç alanı kalmamış, camı dahi olmayan o hücrenin içinde bütün sessizliğiyle baş başa kalmıştı.

Ve belki de o an, yaptığı şeyleri gerçekten idrak ettiği ilk andı.

Ayağının dahi sığmayacağı küçük havalandırma deliğini, minik tuvaleti, aşırı derecede rahatsız duran yatağı, ve kalın, yan hücreye en şiddetli sesi dahi geçirmeyecek kadar kalın, duvarları bir bir incelerken 'yine,' diye mırıldandı kendine kendine. 'Ucunda burada sonsuza kadar hapis kalmak olsa dahi yine yapardım, yine de yapardım.'

Öyle bomboş düşünceleri arasında kaç saat ya da kaç dakika geçmişti bilmiyordu, ancak hücre kapısının açıldığını duymuş, hemen ardındansa bu sabah onunla ilgilenen gardiyanın sesi dolmuştu kulaklarına. "Herkes sırayla hücresinden çıksın, beni uğraştıran olursa tanrı şahidim uzun bir süre güneş yüzü göremez."

Pyolois'te sabah kahvaltısından akşam yemeğine kadar ki süreçte, ki bu günlük 8 saate tekabul ediyordu, bahçeye çıkma hakkı vardı ve bu Jeongguk'un kaybetmeye hiç niyetinin olmadığı bir haktı.

Jeongguk küçüklüğünden beri her daim söz dinlemeyen, kendi bildiğini okuyan biri olmuştu. Onun doğruları onun için her daim doğruydu ve yapacaklarından hiçbir zaman geri durmazdı. Kimseyi dinlemeyi sevmez, biri bir şey dediğinde tersine gitmeyi fazlaca severdi. Bazı istisnalar elbetteki vardı hayatında, hele de öyle biri vardı ki ona karşı bütün hareketleri tamamen istisnalardan ibaretti. Aynı buradaki hareketlerinin ve yapacaklarının da olduğu gibi.

Sakince hücresinden çıkmış, hemen önündeki mahkumun peşine takılmıştı. Hücre kapıları açıldığından beridir ortalıkta oldukça büyük gürültüler yankılanıyor; kahkalar, küfürler ve gardiyanların uyarıları havada uçuşuyordu.

"Oo oltaya yeni balıklar takılmış." Tam arkasındaki adam yanındakini dürtmüş, önündeki yeni çocuğu süzerken keyifli keyifli konuşmuştu.

"Seversin sen yenileri."

Prison Break | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin