Carl tek başına otuz saniyede çıkacağı dağı, diğerlerinin verdiği ağırlık ile iki dakika da çıkmıştı. Goblin birliğinin gelişi yüzünden paniklemeleri onları yavaşlatan asıl şeydi. Öyle ki birkaç kez düşme tehlikesi ile karşılaşmışlardı; bunun sebebi de goblinlerin onlara mızrak fırlatmasıydı.
Neyse ki goblinlerin kol ve sırt kasları fazla gelişmiş değildi, otuz metrelik yüksekliğe erişemezdi.
"Geldik."
Carl dağın zirvesine yirmi metre kala mağaranın önünde durakladı ve arkasına bir bakış attı. Gavin, Miguel ve Daniel domates gibi kızarmıştı, sıcak nefeslerini iki metre öteden hissedebiliyordu. Bu da onların ne kadar yorulduğunu gösteriyordu.
Fakat dinlenmek için çok kısa süreleri vardı.
Carl mızrağı aldı ve mağaraya bir bakış attı. Üç metre yüksekliğe, beş metre genişliğe erişen bir girişi vardı. Mağaranın dışarısı güneş aldığından aydınlıktı ancak içerisi zifiri karanlıktı.
"Burada goblin artıkları var."
İçeriden gelen çürümüş et ve kan kokusunu alıyordu. Goblin kanı gibi keskin bir çürük kokusu yoktu, fakat hafif bir koku değildi.
"Birkaç insanla ziyafet çekmiş olmalılar."
Carl Daniel'a döndü ve onun yorgunluktan kızarmış yüzüne baktı.
"Goblinler buraya çıkamaz. Bu yüzden diğerlerine odaklanacaklardır. Bu süreyi bir şeyler yemek ve dinlenmek için kullanın. Sonrasında dinlenecek zamanınız olmayacak."
"Sen ne yapacaksın?"
Elindeki mızrağa baktı.
"Mağaranın içini temizleyeceğim."
"Mağaranın içi mi?"
"Ah, ayrıca!"
Carl Daniel'a dikkatli bir şekilde baktı.
"Ateş duvarının diğer tarafını incelemeni ve ben dönünce değişimleri bildirmeni istiyorum. Kenara çok yaklaşmamaya dikkat edin."
Ardından Daniel'ın söyleyeceklerini dinlemeden mağaraya girdi.
*
Ateş duvarının diğer ucu gerçek bir savaş alanından farksızdı. Yüzlerce goblin ve yüzlerce asker ölüm kalım mücadelesine girmişti. Dostu düşmanı ayırmak mümkün değildi. Kimse birkaç metre ötesini görebilecek kadar güçlü değildi.
Duman ve kan her yeri kaplamıştı. Parçalanmış bedenler her yerdeydi. Deneyimsiz askerler bile hayatta kalamayacaklarını anlamış ve canla başla savaşmaya, karşı tarafı olabildiğince azaltmaya başlamıştı.
Bu askerlerin arasında sol kolunu kaybetmiş Keith'de vardı. Tüm vücudu 2. Derece yanıklar tarafından ele geçirilmişti. Kanlar, yaralar tüm vücudunu kaplamıştı. Özellikle gövdesindeki ölümcül kesikler... onu hayatta tutan tek şey hayatta kalma isteğiydi.
"Ah... Ah... Ah..."
Keith sağ kolundaki gücün tükendiğini hissetti. Nefes almaktan yorulmuş akciğeri ve savaşmaktan yorulmuş bedenine rağmen savaşması, en sonunda yan etkilerini gösteriyordu. Adrenalin kafasına vurmuştu. Biliyordu ki buradan kurtulsa bile çok yaşamayacaktı. Yaşasa dahi hayatı mahvolmuştu.
"Carl'ı dinlemeliydik! O piç... Erik. Öldü!"
Arkadaşının beş goblin tarafından parçalara ayrıldığını görecek kadar şansızdı. Ateş duvarı ortaya çıkınca paniklemiş ve zamanında tepki verememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hükümdarın Yolu
FantasíaBir askerden kıtanın en büyük düküne kadar; otuz yıl boyunca acımasız bir mücadele verdi. Bu yolda çok fazla ihanet etti, çok defa ihanete uğradı. Ölümünün geleceğini biliyordu, çok şey başarmıştı. Artık ölebilirdi. Ancak gözlerini açtığında otuz y...