Kampüsün hemen aşağısındaki ormanlık yolda bir mangalcı vardı. Buraya genelde her türlü öğrenci geliyor olsa da Kurtlar Sofrası diye alay etmekten geri duymuyordu Miran muhabbetlerinin arasında.. Cem ısrarla arasa da onu bu mevzuya dahil etmek istemediği için telefonunu meşgule verip köftecinin önünde beklemeyi sürdürdü Miran.
Zaten midesi bulanıyordu bir de et ve köfte kokusunun dumanlı buharıyla iyiden iyiye ekşimişti yüzü.
Sanırım Kurtlar Sofrasının müdavimlerinden İskender yine Allah ne verdiyse koca gırtlağından bir şeyler tıkıyordu. O, onun çevresindeki kurtçukları. Her ders çıkışından sonra öğle yemeğinde buraya köfte ekmek ya da sucuk ekmek yemeye geliyordu zira. Onunla fazla karşılaşmamış olsa da Miran yine kavga çıkmasın diye bu bölgelerde fazla gezinmemeye çalışıyordu.
Kendisi dursa. Yanındakiler sataşmadan durmazdı.
Ha,onlar durdu mu. İskender durmazdı. İskender zapt olsa ..Yanındakiler zapt olmazdı.
Kısacası ateşle barut misali birbirlerinin mekanlarına dair sözsüz bir yemin vardı aralarında. Yazısız kurallar gibiydi...
Pek mıntıkalarında gezinmezlerdi birbirlerinin.Dokunma bana. Dokunmayayım sana siyasetini izliyorlardı kendi aralarında.
İskender'in yanında dört oğlan, iki tane de kız vardı. Oğlanların her biri daha önce kavga ettiği tiplerden olsa da kızları hiç görmemişti Miran. İçeride oturmuş,yemekleriyle meşgullerdi. Lakin İskender tabağı silip süpürmüş,boş gözlerle bakan elalarını telefona dikmiş saati sayar gibi dalgınca hülyalı görünüyordu yine.
Ruhsuz gibi duruyordu. Yanındaki kalabalık masa şen şakrak gülüp eğlenirken tesettürlü kızlardan biri zannederse Miran...İyi olup olmadığını sormak üzere eğilmişti İskender'e doğru. İskender omuz silkip kendisine su uzatan arkadaşından şişeyi alırken şişenin kapağını açmış ama yudum almadan boş boş bakmaya devam etmişti masaya.
Henüz beş dakika vardı ve Miran erken gelmişti. Lakin şimdi içeri girse.. Kesin kavga sebebiydi.
Aptal hem yan yana görünmemek istiyordu hem de arkadaş grubuyla buluştuğu saate randevu veriyordu.
"Beyinsiz."diye mırıldandı Miran hala elinde pet şişeyle duvarlara bakıp kirli sakallarını okşayan esmere.
Şans buydu ya. Göz göze geldiklerinde mekanın camından yansıyan Miran'ın yeşil montu,siyah kazağı ile sıkılgan nefesler alıp kendi kendine volta attığını da görmüştü İskender. Bir anda ayaklanırken gömlek yakasını düzeltip, üzerine siyah uzun paltosunu attı. "Afiyet olsun size."dediği arkadaşlarına bir an bakmadan hesabı bırakıp aceleyle çıktı.Öyle ki fazladan para bıraktığına bile ruhu duymayacak denli telaşlıydı. "Cümleten hayırlı akşamlar arkadaşlar..."diye mırıldandı İskender dudaklarını birbirine bastırıp.
Mekanın dışında Miran'a omuz atıp geçerken tanımazdan gelip uzun adımlarla mekanın uzağına adımladı.
"Ne omuz atıyorsun dalyarak ?"diye homurdanarak ilerledi Miran onun üzerine doğru.
Ancak İskender tersçe "Seninle mi görüneyim ? Tokalaşayım mı ? Öpeyim mi? Ne yapayım amcık ağız?"
"Ben utanmıyorum da.."diye mırıldandı Miran alayla kaşı patlak İskender'i süzüp.
"Getirdin mi saç ?"dedi İskender düşünceli bir bakışla Miran'ın yeşillerini süzüp.
Tahammül edemiyordu. Geceden beri bir kendi esmer ela gözlü sıfatına bir de Alperen Ağabey'inin sapsarı saçlarına ve zümrüt yeşil gözlerine karşılaştırma yapıyordu. Tırnak ucu benzemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alcatraz
Romans"Doğru bildiğin ne varsa unut."diye fısıldadı Miran yeşillerini yumup. "Bildiğim en büyük yanlıştın şimdi ise tek doğrumsun."