D.N.B.M! -1

226 16 0
                                    

Spor salonun da deli gibi efor sarf ettikten sonra duş alıp, kapşonlu ceketimi giydim. Yorgundum,uykusuzdum ve açtım. İsviçre de yaşayan annesi ve babasını bir trafik kazasın da kaybetmiş, yalnız bir İsviçreli yüzücü ve basketbolcuydum. Sevgili menajerim Bayan Goo bana kapıyı açtı. Onun uyguladığı mükemmel rejim sayesin de bitmiş bir haldeydim. Arabaya bindim. O da ön koltuğa bindi. Telefonum çalınca açtım.

- Alo?

- Bayan Melisa?

- Evet?

- Ben Seoul National Hospital'dan arıyorum. Büyükanneniz Bayan Alexandra hayatını iki gün önce kaybetti.

Dedi. Ellerim titriyordu. Boğazım da beni sıkan görünmez bir el var gibi hissettim. Hayatta ki en değer verdiğim biriciğim de ailemden sonra ölmüştü. Evren sanki bana mesaj veriyor gibiydi. 'Sen asla mutlu olamazsın! Mutsuz yaşamaya mahkumsun! 'Der gibiydi. Yutkundum. Bayan Goo bana soru soran gözlerle 'ne oldu?' Der gibi bakıyordu.

- Nasıl oldu bu?

- Hastanemize geldi ve yattı. Ardın dan gece beyin kanamasından öldü olarak biliniyor otopsi raporunda.

- Lütfen biraz daha bekleyin! Güney Koreye en kısa zaman da gelmeye çalışıcağım.

- Peki, bekliyeceğiz.

Dedi ve kapattı. Telefonu cebime koydum. Bayan Goo arka kapıyı açtı.

- Sorun ne? Ne oldu?

- Büyükannem Alexandrayı hatırlıyor musun?

- Evet. Annesi Amerikalı, babası Güney Koreli olan mı?

- Evet.

- Ne olmuş ona?

- O iki gün önce beyin kanamasından ölmüş.

Dedim. Bu sıra da Bayan Goo bana sarıldı.

- Şişt! Ağlama! Kendine gel! Ben çok üzgünüm Melisa.

- Ben... Gitmeliyim... Ama-hıck! Nasıl? Yarışma var!

- Yarışmanın canı cehenneme! Korece, İngilizce ve Çince biliyorsun değil mi?

- Evet.

- Güney Koreye git! Kafanı topla, istediğin kadar kal! Orada JYP Enterteinment'ın sahibi kardeşim Park Jin Young sana yardım edicek.

- Çok teşekkür ederim Bayan Goo.

- Mutlu ol ve tanrı aşkına artık bir ilişkin olsun!

Dedi. Güldüm, o da güldü. Kafamı olumsuz anlam da salladım.

- Ben aşık olacak ve aşık olunacak biri değilim!

- Aishh! Sen ve senin saçma kuralların! Sana bilet alıcağım ve sen de birini bul gel! Yoksa geri dönme!

Dedi. Güldüm, Bayan Goo kapıyı kapatıp ön koltuğa bindi.

- Bay Fred, Bayan Melisa'nın evine lütfen!

- Anlaşıldı Bayan Goo.

Dedi ve arabayı sürdü. Yol boyunca düşündüm. Benim pamuğum ölmüştü. İsviçreyi seviyordum da, sevmiyordum da arada kalmak buna deniliyordu herhalde....

Havaalanında beni gören fanlar çığlık atmıştı. Bavulumu bagaj bölümüne vermek yerine uçağa binince üst bagaja koydum. Cam kenarına oturdum ve Paulo Coelho'nun 'simyacı' kitabını çıkardım...

Taksiden indim, hava yağmurluydu. Yorgundum. Taksi sislerin içinde belirsizleşirken valizimi tuttum ve etrafıma baktım. Yürümeye başladım yere düşünce kafamı tutarak ayağa kalktım. Tam özür dileyecekken onun bana çarptığını hatırladım. Ayağa kalktı, valizimi tuttum. Koştuğuna göre;

A) Acelesi vardı.

B) Sporcuydu.

C) Deliydi.

- Önüne baksana be!

Dedi sinirle. Hem suçlu hem güçlü. 'C' şıkkı şimdi daha mantıklı bir seçenek geliyordu.

- Senin suçun ahmak!

- Ahmak?

- Yah! Benim kim olduğumu biliyor musun?

Dedi. Ona baktım ve kafamı olumsuz anlamda salladım.

- Ben önemli biriyim ve özür dileyeceğine bana ahmak diyorsun!

Dedi. Kesinlikle 'C' şıkkı çok mantıklı. Sesler gelince panik yaptı.

- Aishh! Seninle uğraşamam ufaklık!

Dedi. Gidecekken önünde durdum. Ben ufaklık değildim! Yirmi bir yaşındaydım.

- Özür dile!

- Ne?

- Özür dilersen bırakırım.

- Çekilsene be! Özür dileyecek mişim? Ben kimseden özür falan dilemem ufaklık!

- O zaman ben de çekilmem!

Dedim. O inatçıysa, ben daha inatçıydım. Etrafına baktı ve sonra bana baktı.

- Anlaşıldı. Aldım başıma belayı!

Dedi. Ve ben ne olduğunu anlamadan benim elimi tuttu. Koşmaya başlamıştık. Arkamızdan ayak sesleri geliyordu. Kalabalık oldukları belliydi...

Eski bir ara sokağa girdik. Valizim kenarda duruyordu. O ise etrafına bakıyordu.

- Kanun kaçağı mısın?

- Kes sesini!

Dedi dişlerinin arasından.

- BURAYA DA BAKIN! O PİÇ UZAKLAŞMIŞ OLAMAZ!

Dedi biri. Önümdeki bana yaklaştı. Aramızda az mesafe varken mesafeyi açmak adına geriye gittim.

- BURADA YOK!

- HER YERE İYİ BAKIN!

Dedi biri. Sesler yaklaşırken önümdeki bana daha çok yaklaştı. Dudağının kenarı alayla kıvrıldı.

- Bana borçlusun ufaklık!

Dedi. Fısıltı gibi çıkan sessiyle ve ben ne olduğunu anlamadan dudaklarıma dudaklarını bastırdı. Alt dudağımı sert bir şekilde ısırdı.

- Gözlerini kapat!

Dedi. Gözlerimi kapattım. Ayak sesleri yaklaşırken birden sesler kesilmişti. Elimi ensesine koyacakken durdum. Ben ne yapıyordum? Daha yeni bile ismini tanımadığım birinin beni öpmesine izin veriyor, bir de karşılık mı verecektim? Onu sertçe ittim. Dudakları alayla kıvrıldı.

- Tadını sevdim. Ama acemi olduğun belli. Yanılmıyorsam ki yanılmam! Az önce ilk öpücüğünü çaldım! Öpüşmeyi bilmemeni buna yorumlayabiliriz!

Dedi alayla. Sinirle valizimi tuttum.

- Ahmak herif!

Dedim. Karnına bir yumruk attım. O acı ile yere düşerken valizimi peşimde sürükledim. Dudaklarımı elimin tersiyle sildim...

Yağmurun altında biraz daha yürümüştüm. Önümdeki her yerde sanatçılarının resimleri dolu olan büyük binaya baktım. Sonunda bulmuştum JYP Entertainment'ı....

Do Not Blame Me!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin