"Biraz daha dayan, az kaldı."
Bir yandan kaşındaki açık yaraya hafifçe üflerken bir yandan da elimdeki pamukla yarasının etrafını temizlemeye çalışıyordum. Yarasını temizlemeyi bitirdikten sonra küçük beyaz bandı yapıştırıp başka bir bantla sabitledim. Biraz geri çekilip sağlam olup olmadığını kontrol ettikten sonra sesli bir nefes vererek yüzüne baktım.
"Özür dilerim."
Dudağındaki yaranın izin verebildiği kadar gülümsemiş ve başını hafifçe iki yana sallamıştı. "Özür dileyecek bir şey yok. Döndüğümüzden beri milyon defa aynı şeyi söyledin."
"Ama kendimi bok gibi hissediyorum. Şu hâline bak."
Alınmış bir yüz ifadesiyle geri çekilmiş ve gözlerini kırpıştırmıştı. "Ne varmış hâlimde? Hâlâ dehşet verici bir şekilde mükemmel görünüyorum. Hem kızlar morlukları olan erkeklerden hoşlanıyor."
Son cümlesine kadar kıkırdıyordum. Sinirli yüz ifademi gördüğünde gülmüş ve şiş olan gözleri daha da kaybolmuştu. Derin bir nefes alıp verdiğinde kalkmak için hazırlanıyordum ki bacağımın üstünde duran elimi tutmuştu.
Bir şey istediğini düşünerek geri yerime oturduğumda beklentiyle gözlerine bakmıştım. Diğer eliyle elimi arasına alıp dudaklarına götürmüştü. Çatlamış yumuşak dudakları tenime değdiğinde parmaklarımı prize sokmuştum sanki.
"N'apıyorsun...?"
Dudaklarını tenimden çektiğinde dudaklarının değdiği yerin yandığını hissetmiştim.
"Eline basmıştı. Bıraksaydın eline bastığı ayağını koparırdım."
Şaşkınlıkla dudaklarından çıkan kelimeleri izledim. Bir eli dağınık saçlarıma giderken diğer elinin baş parmağı elimin üzerindeki çürümüş olan bölgede daireler çiziyordu. Kabarmış saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra yanağımı okşamıştı.
"Hiç pişmanlığım kalmasın istiyorum Yeoreum. Hem de hiç. "
Tebessüm ettikten sonra ellerini hissedemez olmuştum artık. Gözlerimi kırpıştırarak kendime gelmeye çalıştığımda oturduğu yatakta uyumaya hazırlandığını fark etmiştim. Hızlıca yerimden kalkarak kapıya ilerledim.
"Ben bir diğerlerine bakayım."
Hızlıca kapıyı açıp koridora çıktığımda titrek bir nefes almıştım. Hızlı adımlarla olanları aklımdan atmak için Shiah ve Heejun'un beraber kaldığı odaya ilerlemiştim. Koyu kahve ahşap kapının kolunu çevirdikten sonra önce kafamı içeri sokmuştum. Shiah'nın yatakta sırtüstü uzanmış bir şekilde ayak ucunda oturan Heejun ile konuştuğunu görünce içeri girip kapıyı arkamdan kapatmıştım.
Kocaman gülümseyerek Shiah'ya yürüdükten sonra yatağının yanına, yere oturmuş ve saçlarını okşamıştım. ''Biraz daha iyi misin?''
Gülümseyerek başını sallamış ve bir kedi gibi dokunuşumdan memnun kalmışcasına yerinde kıpırdanarak gözlerini kapatmıştı.
''Biz de tam yatmaya hazırlanıyorduk.'' Kafasını arkasındaki duvara yaslayarak gözlerini yavaşça kapatıp açmıştı Heejun.
Bitkin düştüğü çökmüş göz altlarından belli oluyordu. Kendimi daha da berbat hissetmekten alıkoyamamıştım. Gözleri yarı açık Shiah'nın saçlarını son kez okşayıp oturduğum yerden kalkmıştım.
"Sizi daha fazla tutmayayım o zaman." Ben kapıya yürürken Heejun da yataktan kalkıp kendi yatağında geçmişti. İkisi de uykuya dalmak için en rahat pozisyonlarını bulduğunda ışığı kapatıp odadan çıkmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
peiskos • lee jeno
Fanfiction"Bunun ne anlama geldiğini biliyor musun?" dedim parmağımla eskimiş kağıdın üstündeki italik fontla yazılmış kelimeyi gösterip. Kafasını bilmediğini gösterircesine iki yana salladı. Ardından cevap bekler gibi bana döndü meraklı gözleriyle. Parmakla...