1

56 2 2
                                        

Bugün mezun oldum. Yıllarca uğruna çalışıp kendimi hayattan soyutladığım mesleğe sonunda kavuştum. Doktor oldum. En büyük hayallerimden biri insanların artık son yerdeyim dediği anda onları oradan kurtaracak kişi olmaktı. Bunun için çok büyük bir adım attım. Doktor oldum. Her zaman hayal ettiğim ve kendimi ait hissettiğim o yere gideceğim. Bir hastanede işe başlayacak ve insanları kurtarmak için elimden ne geliyorsa onu yapacağım. Bunun için oldukça cesur ve kararlı hissediyorum. Açıkçası doktor olmanın vermiş olduğu o sorumluluğu kaldırabileceğim hakkında en ufak bir fikrim bile yok. Bütün gördüğümüz eğitimleri bir mankenin üzerinde yada saniye başı bir profesörün gözetiminde yapmış olmak bu zamana kadar beni hep güvende hissettirmişti. Şimdi ise yeni bir hastanede yeni insalarla her şeye baştan başlayacak olmak beynimdeki bütün bilgileri bulanıklaştırıyor. Bu da benim istemeden de olsa titrememe sebep oluyor. İnsanlar doktora kendi hayatlarını, çocuklarının hayatlarını, anne veya babasının hayatlarını, sevgililerin hayatlarını emanet ediyorlar. Herkes doktorlara bir şekilde de olsa güveniyor. Ellerinde başka çareleri yokmuşçasına dua ediyorlar sevdikleri insanları kaybetmemek için. Bir hastanın sorumluluğunu almakta bu yüzden zor hissettiriyor.

Şuanda odamda mezuniyetimi kutlamak için gideceğimiz mekana uygun giyinmek için kıyafet bakıyordum. İçkili bir mekan olduğunu biliyordum. Sadece önünden geçtiğim o mekana girecek olmak bile ayrı heyecanlandırıcıydı. Siyah bir dar pantolon üstüne siyah bir salaş gömlek birde siyah kemer seçtim. Onları hızla üzerime geçirdim ve gömleğimi pantolonumun içine koydum. Gömleğin ilk üç düğmesini açtım ve beyaz tenimi adeta gözler önüne serdim. Birde güzel bir kolyeyle boynumu süsledim. Koluma gümüş rengi bir saat taktım. Aynaya biraz yaklaşıp siyah saçlarımı hafifçe ellerimle taradım ve dağıttım. Çok hafif göz makyajı yapıp bitirdim her şeyi. O sırada telefonum çalmaya başladı. Hemen telefonumu yatağın üstünden alıp bekletmeden açtım.
"Geliyorum Jongdae biraz daha sabret."
"Seni ne zamandır beklediğim hakkında bir fikrin var mı Baekhyun? Sanki saat 7 de seni almaya geleceğimi bilmiyormuş gibi bir halin var. Saat 7.30 ve sen hala hazırlanıyor musun gerçekten?" gözlerimi devirdim.
"Ne olmuş yarım saat beklediysen dinazor kılıklı herif? Geliyoruz işte."

O sırada telefonu omuzum ile kulağımın arasına sıkıştırıp son kez dolabın kapağında yapışık olan aynada kendime baktım. Hafif koyu bir göz makyajı ile çok hoş görünüyordum. Dışarıdan biri beni görse bu tıp fakültesinden mezun oldu demezdi. Tıp fakültesi diyince herkesin aklında gözlüklü inek öğrenci tiplemesi beliriyordur buna eminim. Jongdae'den ses gelmediğinde telefonu kapatıp son bildirimleri kontrol edip arka cebime koydum. Askıdan siyah deri ceketimi alıp odamdan çıktım. Evde yalnız yaşıyordum. Jongdaeye benimle kalması için ne kadar yalvarsamda kabul etmedi. Aslında bakarsanız bunun benim için en iyisi olduğunu söyleyebilirim. İki hafta önce Jongdae beni evine davet etti ve bende evine gittim. Ama eve girdiğim gibi çıkmam bir oldu. Neden mi dersiniz? O kadar pasaklı ve pis bir insandı ki gerçekten şaşırıyorum. Kırdığı vazonun parçalarını bile toplamayacak kadar üşengeç. Ha ona dinazor dememin sebebi tamamen sakar oluşu. Elinde olan bir şeyi kolay kolay kırmaz ama kesinlikle başka bir yerde olan bir şeye çarpıp düşürebilir. Resmen kuyruğu varmış ve hiçbir yere sığamıyormuşçasına her şeye çarpıyor. Ne zaman benim evime gelse bir çok eşyayı ortalıktan kaldırıyorum. Böylelikle hafif bir kayıpla o günü bitiriyorum.

Kapıyı hızlı bir şekilde açıp kapıdan çıktım. Kapıyı kilitleyip anahtarı cebime atıp merdivenlerden inmeye başladım. Jongdae yi daha fazla bekletirsem olacakları az çok tahmin ediyordum. Kesinlikle susmayacak ve sürekli bunu konuşacaktı. Ne zaman buluşsak aynı şeyi yapıyor günler yada haftalarca bunu konuşuyordu. Baya da bir abartıyor bire kırk katıyordu. Gerçekten çok fazla geveze ama iyi ki tanıdım dediğim insandı benim için. Çok zor bir anda tanışmıştık benim için çok özel. Son olarak dış kapıdan çıktım ve biraz daha ilerledim. Görüş açıma sarı saçlı dinazor girdiğinde hafifçe alt dudağımı ısırıp sığınacağım yalanımı düşündüm ama tabii ki bir şey bulmadım. Beni görünce ilk baş bir şaşırsa da arabaya yaslanıp ıslık öttürmeye başladı. Beni baştan aşağı süzdü. Gözlerini kıstı ve yavaşça alt dudağını emdi.
"Bugün korumam gereken bir güzellik var sanırım. Arkadaşım sen neymişsin de bu zamana kadar benden saklamışsın bunu. Gerçekten alındım. Hayır önceden seni böyle görmüş olsaydım hiç arkadaşlık toplarına girmezdim."
Gözlerimi telefonda konuşurken yaptığım gibi tekrar devirip bu sefer görmesine izin verdim.
"Bana diyene bak. Senin bu halin ne Kim Jongdae? Yine alevler saçıyorsun. Sende mezun oldun bu kendini beğendirmeler kime acaba? Yoksa o da mı gelecek?"
Kimden bahsettiğimi anlayınca gözlerini kaçırdı ve arabadan sırtını ayırdı. Jongdae salaş beyaz bir gömlek, açık renk kot pantolon, üstünde bordo rengi deri ceketi ve sarı saçları ile tamamen bir afet olmuştu. Gerçi bu onun her zamanki halleriydi. Okulda ayrı kampüslerde olmamıza rağmen naamı bizim kampüse kadar gelmişti. Kız olsun erkek olsun farketmeksizin herkes onun hayranıydı. Adına fan hesapları açılıyor ve kızlar onu gördükleri yerde çığlıklar atıyordu. Birde benim yanımda onu görselerdi tamamen havası uçup giderdi. Ahh birde evini görselerdi kesinlikle ayaklarını götlerine vurarak kaçarlardı. Jongdae büyük bir centilmenlikle benim kapımı açtı ve arbanın etrafından dolanıp şoför koltuğuna kuruldu. Gözlerinde ki o ifadeyi görünce zamanı geri alıp asla o cümleyi kurmak istemedim. Ne kadar eğlenceli bir karakteri olursa olsun bahsettiğimiz kişiyi duyunca birden durgunlaşıyor ve sessizleşiyordu. Bu da bizim Kim geveze dinazor Jongdae için çok uzak hareketler. Derin bir nefes verip gözlerimi üzerine diktim. Direksiyonu tutan iki elinin birisini çenesinin altına koydu ve oldukça seksi bir görüntüyü bana bahşetti. Biraz daha yan dönüp ona daha derin bakmaya başladım. Bir elimi yavaşça üst bacağına koyup hafifçe sürttüm.

forgive yourself | ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin