0.8

1.1K 73 74
                                    

yıldıza basıp yorum yapmayı unutmayın lütfen! <3

"peki durumu nasıl?" kızıl oğlan, doktordan aybike'nin şu an için iyi olduğunu öğrenmişti. kan kanserine yakalanan hastalarda burun kanamalarının, baş dönmelerin ve bayılmaların sık sık yaşandığını anlatmıştı doktor. genç kızın da durumu iyice kötüye gittiğinden kendisini hastaneden toplar olmuştu. 

doktor, acı bir şekilde ağlamaktan gözleri kızarmış kızıl oğlana baktı. "kemoterapiler, ilaçlar... hiçbir işe yaramadı. kurtulabilmesi için tek şansı ilik. ama aybike hanım ısrarla reddediyor."

"n-nasıl yani?" diyerek sordu berk, umutla. genç kız kemoterapi aldıysa bu iyiye işaretti, öyle değil mi? yaşamak istemişti işte! aybike, son zamanlarda acıları katlanmasaydı yaşamak istemişti. bu düşünce berk'i gülümsetti, hayata bağladı. aybike'nin yaşaması için her şeyi göze alırdı; ölümü bile.

"aybike'ye uyumlu bir ilik bulunursa yaşayacak mı?" 

"kurtulma şansı var," dedi doktor. umutla kendisine bakan kızıl oğlana gülümsemişti. hissediyordu, genç kızı kurtarırsa bu oğlan kurtarırdı. "görebilir miyim?" başını olumlu anlamda salladı doktor. "görebilirsiniz. serum taktık, o bitince de çıkabilirsiniz." berk, doktora teşekkür ederek aybike'yi yatırdıkları odaya girdi usulca. kız uyuyordu. ses yapmaması gerekiyordu. 

adımlarını sessiz tutarak yatağın başucuna kadar geldi. uzun kollu giydiğinden kapatmak zorunda kalmamıştı morluklarını fondötenle. çünkü tüm morlukları görüyordu berk. kızın ay'ı andıran güzellikteki vücudunu nasıl da kaplamışlardı öyle... ağlamamak için dudaklarını birbirine bastırdı. dokunmak için elini kaldırdı, öylece durdu. hiçbir şey yapamadı. dokunup canını yakmaktan korktu. 

oysa onca zaman dokunmadan da yakmamış mıydı genç kızın canını? 

"güzelim..." diyerek mırıldandı, titreyen ses tonuna aldırmadan. "kurtulacaksın. kurtaracağım seni. yaşayacaksın. söz veriyorum, ölmene izin vermeyeceğim." kızın soğuk elinin üstüne yavaşça sıcak elini koyarken kendi kendine gülümsedi. "annemle tanışman için daha çok erken güzelim, çok erken." 

kız yerinde kıpırdandığında akmaya başlayan gözyaşlarını hızla sildi berk. aybike bu haldeyken ağlayamazdı. uyanmasını bekledi ama olmadı. genç kız kabus görüyordu. yalnızca bilinçsizce mırıltılarını işitiyordu berk. "yapma, ölmedim daha..." 

bu, berk için son darbe olmuştu. 

berk & ömer

berk: ömer, 

aybike'nin babasının numarası var mı?

ömer: harika'nın rehberinde vardır da
hayırdır sabahın köründe? 

berk: gece aybike ile buluşmuştum
konuştuk, ayaklarına kapandım
benimle konuşacağı sırada burnu kanamaya ve başı dönmeye başladı
bayıldı
hastanedeyiz şu an, serumun bitmesini bekliyoruz o uyuyor

ömer: berk
şaka mı bunlar
ciddi misin? 

berk: ciddiyim, ömer
bok gibi hissediyorum
doktoruyla konuştum, kemoterapi alıyormuş zaten ama fayda etmemiş 
ilik nakli olursa kurtulma şansı varmış
babasıyla konuşacağım 

ömer: berk, 
aybike'nin kemoterapi aldığına emin misin? 
saçlarının dökülmesi gerekmez miydi? 

berk, ömer'in sorusuyla kaşlarını çattı. telefondan başını kaldırdığında aybike'nin gözlerini açmış olduğunu gördü. dikkatini saçlarına vermeye çalışmadan, "günaydın," dedi sakin çıkan ses tonuyla. aybike istemsizce gülümsedi. gülümsedi ve solgun dudakları canlandı. 

"öğrendin mi?" kızın halsiz çıkan sesine karşılık başını olumlu anlamda salladı berk. hiçbir şey söyleyemedi. yine doldu gözleri, engelleyemedi. konuşacağı sırada ise kızın yaptığı hamleyle susmak zorunda kaldı. gördüğü şey gerçek miydi? olmamalıydı... içi böylesine kan ağlamamalıydı. 

aybike eren'in saçları; gerçek saçlardan yapılma bir peruktu. 

genç kızın dolan gözlerine baktı. özür dilemek, yalvarmak istedi. sevdiği kızı böylesine çaresiz görmek o kadar yakmıştı ki canını... günlerce dayak yemiş, susuz bırakılmış ama yine de ölmemiş gibiydi. nasıl davranacağını bilmiyordu. kıza yaklaşmak istedi. onu öpmek, binlerce defa özür dilemek, ilik naklini kabul etmesi için yalvarmak... 

yaptı da. 

yatağın başucuna ilerledi. anlamış gibi peruğu yere bıraktı genç kız. berk'e oturabileceği kadar alan yarattıktan sonra bakışlarını kaçırdı. berk ise böyle olsun istemiyordu. "ölme," dedi bir anda. öylesine duygu yüklü çıkmıştı ki sesi; aybike'nin içi titredi. 

genç kızın küçük, soğuk ellerini sıcak avuçlarının arasına aldı ısınabilmeleri için. serum takılı olduğu için dikkatli davranıyordu. kızın bedeni acılar içerisindeydi zaten, bir de berk yakmak istemiyordu. "annemin intiharı benim suçumdu," dedi berk. aybike konuşacağı sırada başını iki yana sallayarak susturdu kızı. "eğer birisi beni sevmezse, ölmez diye düşündüm. biliyorum, çok boktan, saçma ama düşündüm işte. kimseye yer vermedim hayatımda." yutkundu. bundan sonrasını açıklamak daha ağır gelecekti, biliyordu ama yapmalıydı. 

"sonra sen geldin ve karanlığa hapsolmuş yüreğim ışıldadı, aybike. ama ben bilemedim. sana yemin ederim, o ışıltının ne anlama geldiğini bilemedim. çok korktum. seni kendimden uzak tuttum. ama şimdi bakıyorum halime, daha çok korkuyorum." kızıl oğlan gözyaşlarını daha fazla tutamadı. 

genç kızın başına dudaklarını bastırdı usulca. "kaybetmişsin, aybike. en sevdiğin saçları kaybetmişsin ve bunun sorumlusu benim." aybike başını olumsuz anlamda sallasa da bir fayda etmemişti. "ama merak etme," dedi genç oğlan ümitle. "düzelteceğim. ölmeyeceksin." kız sustu. hiçbir şey söylemedi. bu daha çok acıttı berk'in canını. 

"ölmeyeceksin, değil mi?" genç kız burnunu çekti.

"öleceğim, berk. canım çok yanıyor. dayanamıyorum." acı bir şekilde gülümseyerek başını iki yana salladı kızıl oğlan. "acımayacak. ilik nakli olduktan sonra acımayacak güzelim." aybike sustu. kafasına koymuştu ölümü... yaşasa neye yarardı? 

kızdan hiçbir tepki alamayınca, "babanla konuşacağım," dedi berk. kız ise başını iki yana salladı. "hayır, konuşmayacaksın. istemiyorum. ben ölmek isti-" kızın cümlesini tamamlayamamasına neden olan şey, berk'in nazikçe dudaklarını, dudaklarının üstüne bastırışıydı. 

içten içe gülümsedi aybike. öleceği zaman böyle mi olacaktı? yine berk mi kurtaracaktı onu? düşünmedi. kızıl oğlanın öpüşüne karşılık verdi. öyle bir şeydi ki... yaşamın tadı vardı. berk özkaya'nın dudakları, aybike eren'e yaşamı vaat ediyordu. oysa aybike eren çıkmazdaydı. 

***

ömer & berk

ömer: orhan eren
aybike nasıl? 

berk: evine bıraktım, 
babası evde değildi 
kalmak istedim ama gitmemi söyledi 
ben de çok üsteleyemedim 

ömer: ah be berk... 
ne olacak şimdi? 

berk: tembihledi babasıyla konuşmamam için 
ama dinlemeyeceğim
ölemez, ömer
aybike'yi göz göre göre ölüme gönderemem 

ömer: iyileştikten sonra suratına bakmaz
onu dinlemediğin için 
biliyorsun değil mi? 

berk: biliyorum, 
farkındayım her şeyin
varsın bakmasın, nefret etsin benden
yeter ki yaşasın 
şimdi orhan amcayı arayacağım 

ömer: tamam kardeşim
haberdar edersin <3 

berk: ederim

kararlılıkla numaranın üstüne tıkladı ve telefonu kulağına götürdü. 

aybike ondan nefret etse dahi bunu yapacaktı. babasına her şeyi anlatacak, kızı yaşatacaktı. 

çünkü aybike eren yaşamalıydı.

ben seni çok sevdim, ayberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin