22. BÖLÜM
‘’Çakı’’‘’Temmuz çoktan bitti. Ağustos da bitecek. Eylül’de ellerin üşüyecek ısınmak için geleceksin, biliyorum.’’
Akrep cam ardında daha güzel durduğundan mı seçmişti orada kalmayı, yelkovana duyduğu aşktan mı? Ardından kovalanarcasına adımlayan yelkovan o kadar ritmiktir ki akrep onu yakalayamayacağına inanıp duraksar. Aradan zaman geçer, artık yelkovana ne kadar yaklaştığını fark eder. Bir araya geldiklerinde yelkovanın da kendisine olan ilgisini fark eder ve günde yirmi iki kez buluşurlar. Aşklarından belli zaman dilimlerinde tek vücut olmaları aldanılacak bir şey değildir aslında; çünkü haksızlıklar üzerini örter. Yelkovanın çalışkanlığı önlere serilse de gözler daima akrebi arar. Lakin akrebin hükmü yelkovan ile başlar. Başka bir deyişle: yelkovan karınca, akrep ateş böceği. Yelkovanın dönüşüne tutsak akrep...
O gece.
Boynuma doladığın ipin ardında bıraktığı izler acımasızdı, tabureye attığım ağır adımlarım gibi. Kendi ellerimle cenazemi ayarlıyordum. Saat çubuklarını camın ardına geçirip kendi boğazıma dolamak istiyordum. Zihnimdeki sessizlik idam diye haykırıyor; bileğimdeki belirgin damarlarım jileti geçirmem için bana bakıyordu.
Yürüdüm. İçinde tavşanım olan kafesi elime alıp eve yürüdüm. Onun ıslanmaması adına üzerini örtmemin aksine her zerremden damlayanlar adımladığım yerleri ıslatmıştı bile. Annem uyuyordu. Eski sehpamızın üzerine bıraktım tavşanı, koşarak banyoya girdim. Tam bir harabe gibi. Doldurduğum küvetten soğuk sular yerlere akarken yeterince üşümemişçesine attım kendimi içerisine. Çıplak bedenime değen donmuş sular muhtemelen öbür gün yataktan kalkamamamı sağlayacaktı ama istediğim buydu. Evet şu an bunu düşünmeye devam etmeliydim, hasta olmamı düşünmeyi. Atlas'ı düşünmemeliydim. Çocukluk aşkının ben olduğumu ya da beni terk ettiğini. Giderken hücrelerimde bıraktığı, yerinin hala sıcaklığını koruduğu öpüşlerini. Dokunduğu tenimin hala alevler içinde tutuştuğunu. Bursa'dan neden taşındığımızı. Bizi birilerinin ayırmaya çalışıp çalışmadığını. Beş yaşımızı. Onun deniz gözlerini. Alnına düşen sarı kıvırcıklarını veyahut iri ellerini. Sonra, sonra koca omuzlarını ve dokundurduğu her yerde çiçek açtıran dudaklarını. Baktığı gözlerimi parlatan bakışlarını. Peki ya şimdi ne olacaktı? Artık avucuma daireler çizmeyecek miydi yani? Düştüğümde kanayan dizlerime daha çok ağlayacak, daha da mı batacaktım dibe, uzatmayacak mıydı beni her yerden çekip çıkaran ellerini?
Atlas. Meğer ben sana doğduğumdan beri aşinaymışım, ben seni yeni tanımıyormuşum ki. Ben sana eskiden olduğu gibi yeniden aşık olmuşum. Tekrar bırakmışım kalbimi koca avuçlarının içine. Sıkıp öldürebileceğin ihtimalini düşünmeden bırakmışım kendimi kalbine. Gitmeme engel olursun diye bir daha güvenmişim sana; sen gitmişsin bu sefer. Tek arkadaşım senmişsin benim. Dostum, yoldaşım, aşkımmışsın zaten. Biz gitar kursunda tanışmamışız Atlas. Kalbim ilk defa böyle çarpmamış, beş yaşımda da delicesine atmış senin için.
Kremaya olan alerjimi biliyordu küçükken, o gün de duyduğunda bir şeyler hatırlamış olmalıydı. Taşınırken ben vermiştim o eski yapboz kutusunu, ben yazıyordum arkasına rakamları daha kolay yapabilmek için.
Üç, dört ve sekiz.
Birleştir parçaları Zelal.
Şimdi rica edeceksin, annem öyle demişti.
O inci kolye aslında hep benimdi. Kanepeyi çocukluğundan beri seviyordu ve piknikte kaybolduğumda yine o bulmuştu beni. Dövme? Bel çukuruna kazıttığı baş harfim.
![](https://img.wattpad.com/cover/275370127-288-k504586.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇERÇEVEYE ASILAN RUHLAR
RomanceLethe: nehir. Üç bebek doğur; Birini büyüt, diğerini öldürt. Kalan? Ona cehennemi yaşat. Çerçeveye asılan ruhlar, Yitirilen zihinler, Kanayan Temmuzlar. Senin uğruna senin göğsünde ağlamam, acı. "İyileşmeye yüz tutmuş yaraların kabuğunu soyar Temmuz...