annesini evine bırakmıştı minho.
bu akşam tamamen annesinin mutlu olabilmesi için çabalamış, senelerdir gitmek istediği o restauranta götürmüş ve yemekten sonra da sahilde gezintiye çıkmışlardı. şu anda ise annesinin evinin önündeydi, annesi son kez oğluna el sallayıp evden içeri girmişti.
memnuniyetle gülümsedi minho. günün sonunda iyi hissetmenin zor olmadığını anlamak onu gülümsetmişti.
en azından son üç ayında.
havaya bakındı, gecenin karanlık havasında ayın önünden olduğundan hızlı geçen bulutlar yağmurun habercisi gibi görünüyordu. kabanını düzeltti ve hafifçe yüzüne vuran soğuk rüzgara aldırmadan evine doğru yürümeye başladı.
etrafına bakıyordu yürürken, annesini görmeye geldiği zaman hep gördüğü bu yollar artık gözünde daha anlamlıydı. düşüncelerden kafasını kaldıracak durumda bile değildi aslında, çok sıkıcılaşmıştı.
etrafına bakınmayı kesip adımlarını hızlandırdı, bu son 3 ayı daha fazla düşünmek istemiyordu.
yaklaşık bir saat boyunca yürüdüğünden emindi, en sonunda bir taksi çevirmediği için küfretti kendi kendine. hava soğuktu, hızlı yürüdüğü için bacakları ağrımaya başlamıştı ve aynı zamanda ara sıra nefesini toparlamakta zorlanıyordu. evi göz kadrajına girdiği an, rahat bir nefes aldı ve adımlarını yavaşlattı bu sefer.
evine doğru yürüdükçe, evinin önünde evin bahçe duvarına yaslanarak telefona bakan birisi olduğunu farketmesi uzun sürmemişti. ona doğru yaklaşan adım sesleriyle kafasını telefondan kaldıran çocuk, minho'yu görünce elindeki sigarayı farkettirmeden yere atıp üstüne bastı ve telefonu cebine attı.
"sigaranı söndürmene gerek yok jisung." diyerek jisung'a yaklaştı minho.
"o kadar uzaktan farkedildi mi gerçekten?"
minho olumlu anlamda başını salladı. "neden geldin?"
"hiç, canım sıkıldı evde. ben de en yakın sensin diye sana geldim."
minho sırıttı. "jisung.. changbin alt katında oturuyor."
"ne olmuş yani? gelmemden bu kadar rahatsız olacağını düşünmemiştim."
"gelmenden rahatsız olmadım." dedi minho, apartmanın bahçe kapısından içeri girerken: "sadece başka planlarım vardı."
jisung duyduğu laf üzerine hızla minho'nun arkasından gitmeye başladı. jisung resmen minho'nun yanlarını bir kedi gibi dolanırken, minho onun aksine oldukça sakin ve sert duruyordu.
"gecenin bu saatinde, nasıl başka bir planın olabilir?"
minho soruya cevap vermeden sırıttı sadece. apartmandan içeri girmiş ve merdivenleri çıkmaya başlamışlardı o sırada. jisung ise minho'nun sorusuna cevap vermemesine sinirlenerek olduğu yerde durmuş ve minho'yu da kolundan tutarak durdurmuştu.
"soruma cevap ver. sabahtan beri ne kadar da garip davranıyorsun."
"artık bu şekilde davranmaya karar verdim." dedi minho, sırıtmaya devam ediyordu.
"bu halinden hiç memnun değilim, bilesin."
"beni anlamanı beklemiyorum jisung. üstüme çok geliyorsun. kalan günlerimde iyi hissetmek gibi bir karar aldım."
"belki bir şeyleri anlatırsan, seni anlayıp anlamadığıma o zaman karar verebiliriz minho?" oldukça kinayeli bir ses tonuyla söylemişti bunu.
minho, gözlerini jisung'un gözleriyle birleştirmişti. fazlasıyla yakınlardı birbirlerine, bu detay ne kadar kalbinin daha hızlı atmasına neden olsa da görmezden gelmeye çalışıyordu.