sakin ve yeterince uzun süren bir banyodan sonra, kıyafetlerini giyinip saçlarını kurulayarak banyodan çıktı minho. okula geç kalacak gibi görünüyordu, ama bundan sonrası için herhangi bir planı yoktu.
yakın bir zamanda zaten okulu da bırakacaktı.
saçlarının aşırı ıslaklığını havluyla aldıktan sonra tarağa gerek duymadan saçlarını arkaya doğru attı elleriyle. daha sonra montunu üstüne çekip çantasını taktı sağ omzuna. evden çıkmadan önce kedilerinin mamalarını ve sularını kontrol etmeyi de ihmal etmemişti.
kulaklığının tekini kulağına takarak botlarını hızla ayaklarına geçirdi. müzik listesinde gezindi gözleri, o an gözüne takılan tek şarkı oydu.
steve lacy - dark red.
umursamaz tavırlarla şarkıyı açtı ve telefonunu montunu cebibe atarak kapıyı kapattı. hızlı adımlarla evine fazla uzak olmayan kampüs alanına doğru yürümeye başladı.
şarkının içinde bulunduğu durumla olan ironikliği yüzüne vurmuştu, tıpkı kasımın soğuk ayazının yüzüne vurduğu gibiydi.
ama daha sertti, daha acımasızdı ve en kötüsü de bunun sonunda yeniden baharı görebilme şansı yoktu.
kampüs alanına kadar yürürken, bu saçma sapan düşünceler aklından hiç çıkmamıştı. her zamankinden daha düşünceliydi. kampüs alanına girdiği anda ilk önce gözleri arkadaşlarını arardı normalde, ama bugün sadece yere bakıp kampüsün taşlı yolunu yürümeyi tercih ediyordu.
kötü hissediyordu.
şarkıyı kapattı.
ve o an duydu; senelerdir her kampüs alanına girdiğinde, lisenin bahçesine her girdiğinde işittiği o sesi.
"minho!" arkasını döndü.
jisung bağırarak hızlı adımlarla ona doğru geliyordu. normalde yürüyerek jisung'a ve diğer arkadaşlarına doğru gitmesi gerekirdi, ama şu anda sadece jisung'a bakıyordu.
hayır, gözlerinin dolması için iyi bir zamanlama değildi.
dün gece o kadar çok ağlamıştı ki, gözleri zaten yeterince şişti ve ağrıyordu.
"duymuyorsun bile." dedi jisung, minho'nun yanında bitmişti bile.
minho hâlâ ses etmeden jisung'a bakıyordu.
"neyin var senin? dilini mi yuttun?" diyerek tek kaşını kaldırdı jisung, minho bugün hiç normal davranmıyordu. diğer arkadaşları da ikilinin yanına gelmişti o sırada. minho gözlerini grubunda gezdirdi.
"hyunjin ve chan gelmedi mi henüz?" diyebildi sadece.
"hayır gelmediler. gelirler birazdan." dedi felix, uykusunun olduğu sesinden de anlaşılıyordu.
jisung minho'nun koluna girip kendine doğru çekti, yavaş adımlarla kampüs yolunda yürümeye başlamışlardı bu sefer.
"senin neyin var?" diye söylendi jisung kısık sesle.
"bir şeyim yok."
"ağlamışsın minho."
"bir şeyi de anlama." diye geçirdi içinden minho, gözlerini devirdi.
"ağlamadım. sadece sınava çalışmayı son güne bırakmıştım, sınava çalışıyordum. bilirsin beni, geç kalmaya fazlasıyla alışığım."
"buna inanmamı bekleme."
"sen bilirsin." dedi sadece, yalan söylese bile arkadaşlarını buna çok çabuk ikna edebilirdi.