bir haftanın sonunda, evde chan olmadan geçirdiği ilk günüydü.
kedilerini hyunjin birkaç günlüğüne almıştı, minho'nun kendine daha iyi bakabilmesi amacıyla. minho öylesine uzandığı yatağında tavana bakarak düşünüyordu her şeyi. telefonuna gelen bildirim sesiyle telefonunu açıp bildirime baktı.
hyunjin'den yeni bir fotoğraf.
mesajlaşmaya girip fotoğrafı açtığında, kedilerinin ve hyunjin'in oldukça haşır neşir olduğu bir fotoğrafla karşılaşmıştı. iyi anlaşabilmişlerdi, her hallerinden belliydi bu durum. minho gülümsemesine engel olamamıştı.
sanırım kedilerine sahip çıkacak kişi de belliydi.
minho: eğer olur da bir gün bana bir şey olursa, onlar sana emanet hyunjin
hyunjin mesajı anında görmüştü.
hyunjin: onları seviyorum
hyunjin: her zaman bana bu konuda güvenebilirsin
hyunjin: ama sana bir şey olmayacak minho
hyunjin: şöyle konuşma
minho'nun yüzündeki gülümseme, bir anda buruk bir hal almıştı. ama bir yandan seviniyordu da. masanın üstünde hâlâ boy gösteren liste geldi aklına.
"11, kedilerimi emanet edecek birisi bulacağım."
bulmuştu.
minho: olmayacaktır elbet
minho: ne kadar saçma konuşuyorum değil mi?
minho: sadece bir istekti
hyunjin: şu aralar o kadar çok ölümden bahsediyorsun ki, korkuyorum
minho: (:
daha fazla konuşmayı devam ettirmeden sohbetten çıktı ve telefonu bir köşeye attı. çok mu belli ediyordu istemeden? yatağında doğruldu ve gelen bildirim sesine aldırmadan ayaklandı. dolabına doğru yöneldi ve kendine giyebilecek bir şeyler ayarladı. duşa girip daha sonra dışarı çıkacaktı.
saçlarına attı elini, saçlarını karıştırırken havlusunu da alıp banyoya yöneldi bu sefer.
ta ki kapısı çalana kadar.
ofladı, havluyu banyodaki lavabonun içine doğru fırlattı. kapı bir kez daha çalınınca "geliyoruz işte sakin ol biraz!" diye bağırarak açtı kapıyı.
kapıyı açar açmaz eve giren kişiyi anlayamamıştı önce, yüzü minho'ya dönünce o kişinin jisung olduğunu anlayabilmişti. jisung göz ucuyla minho'yu süzdü, minho ise kapıyı kapatıp dirseğini kapıya yaslayarak elini saçlarına götürdü tekrardan. karşısında jisung'u gören minho, konuşmak için oldukça iyi bir fırsat elde ettiğini farketmişti.
"ne bu hal?" dedi jisung, minho'yu süzmeye devam ederken.
"ne var halimde? daha yarım saat önce uyandım." gergin bir ses tonuyla konuştuğunun farkında değildi.
"ne bu gerginlik?" bu sefer de jisung gergin bir ses tonuyla konuşuyordu.
"annemi boş yere telaşlandırmana gerek yok. kadının durumunu bilmiyormuş gibi benle her konuştuktan sonra kadına bunları rapor etmek zorunda mısın? günlerdir korkuyor, her gün arıyor ve ağladığını bilmeme rağmen bir şey yapamıyorum. derdin ne senin?" söylediklerinde oldukça netti.
"derdim ne mi? benden, hatta bizden gizlediğin neyse öğrenmek istiyorum sadece."
"bir şey gizlemiyorum dedikçe bunu üstelemen.. bir şey diyemiyorum."