Kuşların ötmediği, çiçeklerin açmadığı karanlık bir sabahtı.
Ufak pencereden izlediği duman öbeğinin başta sis olduğunu sanmıştı. Ama sonra havada polen gibi süzülen zümrüt yeşili partikülleri fark etti. Bir çeşit zehir. Kasabayı öldüren bir çeşit lanet.
Hogsmeade'ten ilk defa bu kadar nefret ediyordu.
" Burada daha fazla kalamayız, " dedi Harry soğukkanlılıkla. " Şehre gitmeliyiz. "
Bütün bunlar ona hala bir rüyaymış gibi gelirken, Harry'nin sesindeki yaşanmışlıktan yoksunluk gerçeğe olan inancını daha da örseliyordu.
İnanamıyordu. İnanmak istemiyordu. Ailesinin ve arkadaşlarının öldüğüne, evini kaybettiğine, ölüm yiyenlerin bakiyane yaşatacakları bu teröre inanmak istemiyordu. Savaşı kaybettiklerine inanmak istemiyordu.
Savaş biteli sadece iki gün olmuştu fakat o yıllar geçse de bu gerçeği hazmedemeyeceğini biliyordu. Sadece iki gün olmuştu ve hayatı şimdiden çekilmez bir hal almıştı. O, Harry, Ginny ve Bayan Weasley; iki gündür Profesör McGonagall'ın eski bir dostu olan köylü kadının evinde saklanıyorlardı. Diğerleri nerede bilmiyordu, herkes bir yana dağılmıştı. Ve o kan gölünden kurtulabilen herkesi şimdi çok daha zor günler bekliyordu.
Yüzünde iki gündür değişmeyen ifadesizliğiyle kafasını pencereden uzağa çevirdi. " Gidemeyiz. " Kimseyle göz göze gelmek istemediğinden ayaklarını seyretse de bütün bakışların onu hedef aldığını hissedebiliyordu.
" Kasabanın etrafında görünmez bir kalkan var. Kapana kısıldık. "
Bayan Weasley masadan destek alarak oturduğu sandalyeyi sertçe geri itti. Karolara sürtünen ahşabın sesi kulak tırmalamıştı. Ayağa kalktı ve Hermione'nin olduğu tarafa, pencereye doğru yürüdü. Ellerini pervaza dayayıp kıstığı gözleriyle dışarıyı izledi. " Alçaklar, " dedi sessizce. Muhtemelen sadece Hermione duymuştu.
" Ne yapacağız peki? " diye sordu Ginny. Harry'nin aksine sesindeki endişeyi fazlasıyla belli etmişti.
Gözlerinin yandığını hissediyordu. Bu konuşmayı daha fazla devam ettiremezdi.
" Bitti. Her şey buraya kadardı. " Oturduğu koltuktan kalktı. Yeterince hızlı olmayı umarak bulundukları odayı terk etti. Kendini mutfağa atar atmaz, vakit kaybetmeden dirseklerini tezgaha dayadı. Yüzünü elleri arasına aldı ve sessizce akan gözyaşlarını saklamaya çalıştı. Etrafta kimse olmasa bile saklamaya çalıştı, Merlin'in onu bu halde görmesini istemiyordu.
" Hermione, "
Özellikle Harry'nin görmesini istemiyordu. " Lütfen git. "
" Hermione, söz veriyorum düzelecek. Voldemort olmadan uzun süre dayanamazlar. Gücümüzü topladığımız zaman- "
" Harry yeter! " Eğildiği tezgahtan çekilip öfkeyle genç adama döndü. Sesinin içeriden duyulduğunda emindi. " Toplayacak gücümüz kalmadı! Görmüyor musun? Herkesi, her şeyi kaybettik! Ron- "
Ağzından çıkan şeyin farkına vardığında kendini frenlese de çok geçti. Söylediği tek kelime, tek bir isim onları dağıtmaya yeterdi.
Gözlerini kapayıp yorgun bir nefes verdi. Kalçasını arkasındaki tezgaha dayadı. Kafasını Harry'ye kaldırmadan konuştu. " Bir savaşa daha dahil olamayız. "
" Pekala, " Harry başını uzağa çevirdi. Alt dudağını sıkıntıyla dişleri arasına aldı. Sonra tekrar Hermione'ye döndü. " Ginny ve Bayan Weasley saklanabilir. Ama sen ve ben kaçamayız Hermione. Saldırılar başladığında kimi yaşatıp kimi yaşatmayacaklarını biliyorsun. Potter soyadında herhangi birini ve- " Duraksadı. Ağzından kaçırmak üzere olduğu kelimenin arkadaşını ne kadar inciteceğini biliyordu, son anda engel olabildiği için kendini şanslı hissetmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Causing You Pain
FanfictionHermione Granger, sınırlardan dışarı atacağı ilk adımın onu ölüme götüreceğini biliyordu. Savaşı kaybetmişlerdi. Ölüm Yiyenler kazanmıştı. Malfoy hariç. Genç adam savaştan en büyük yenilgiyi almıştı. TW: toksik ilişki, fiziksel & psikolojik istismar...