1

2.2K 178 195
                                    

Jeonghan çıplak ayaklarını soğuk ve sert asfaltın zeminine vura vura koşuyordu. Ayağına geçirebileceği ayakkabıdan çok çoraba dahi zamanı kalmamıştı. Onun için bu fırsat hayatı pahasına önemliydi ve bunun için ayaklarının sert asfaltta parçalanması hiç önemli değildi. 

Ayaklarını geniş açarak hızlı bir şekilde koşuyordu. Ardına bakma cesareti bile yoktu. Üzerinde ne olduğunu ne giydiğini veya canının yanıp yanmadığının bile farkında değildi. Hissettiği en büyük şey korkuydu. 

Can havliyle kaçtığı şeye yakalanma korkusu ona her şeyi unutturmuştu. Ayakları sert asfalttan metro istasyonunun soğuk mermer merdivenlerine geçtiğinde kalabalıkta daha çok şansı olabileceğini düşündü. 

Arkasından gelen birçok kişi olduğunu biliyordu. Nefesi kesilecek gibiydi ancak duramazdı. Durabileceği bir zamanı yoktu. Onlardan kurtulması gerekiyordu. Kendi canı için bunu başarmalıydı. 

Merdivenleri inmeyi bitirdiğinde ardından gelen çoklu ayak sesleri halen kesilmemişti. Onun peşini bir türlü bırakmıyorlardı. Bir düzine koruma yakalamak için peşindeydi. Onu patronlarına götürmeleri gerekiyordu yoksa bu durumdan cezalandırılacaklarını biliyorlardı. 

Jeonghan o patrondan o kadar korkuyordu ki onun esaretinden kurtulabilmek için her şeyi göze alıyordu. Ondan kurtulmayı o kadar çok istiyordu ki bunu için canını vermeye hazırdı. O adam kendisinin en büyük korkusuydu. 

Uzun boş metroda gecenin bir yarısı çok fazla insan yoktu. Hatta neredeyse kimse yoktu. Bunu tahmin edemeyecek kadar telaşlı olması durumu aksine çevirmişti. Artık onların gözünde daha kolay bir hedefti ve saklanamazdı. 

Adım sesleri kendine gittikçe yaklaşıyor bu Jeonghan’ın aklını kaçıracakmış gibi hissetmesine sebep oluyordu. Çok ürkütücüydü. Onların eline tekrar düşmek çok ürkütücüydü. Daha fazla koşacak mecali neredeyse kalmadığında sığınacak biri bulmak istedi. 

Daha önce onu savunan kimse olmamıştı. O kalabalığı gören herkes ürküp kaçıyor ya da daha sonra patronun adı geçince tamamen unutmuş gibi davranıyorlardı. Yine de pes etmeden önce son çaresiydi bu. 

Metrodan çıkabilmek için merdivenleri üçer üçer tırmanıyordu ve bu nefesinin tamamen tükenmesine sebep oldu. Yola çıktığında karşısından gelen başka korumalar daha olduğunu görünce her şey daha da dibe batıyormuş hissi vermeye başladı. 

Sola saptı ve bir ara sokağa girdi. Etrafta canlıya ait hiç kimse yoktu ki ileri de kapkara bir siluet gördü. Jeonghan için bu kara beden güneş gibi mucizevi ve kurtuluş gibi gözüküyordu. Daha fazla kaçacak mecali kalmadığı için son çaresi oydu. 

“İmdat!”

Adamın karşısına geçip neredeyse yakasına yapıştı. Nefes nefeseydi. 

“Lütfen bana yardım et! Lütfen!”

Bir sürü koruma neredeyse varmak üzereydi ki yapıştığı adama baktı. Yüzünde çirkin bir yarası olan büyük bir bedene sahip soğuk biriydi. Jeonghan’a karşı hiçbir tepki vermemişti. Onu gördüğünde ki güneş gibi ışıltı hissi ona baktığında yavaş yavaş sönüyordu. Gözleri akmaya başladı. 

“Lütfen…”

Korumalar gelene kadar ümitleri sönmesine rağmen adamın arkasına sindi. Bir ihtimal ondan medet umuyordu. Gelen bir sürü adam Jeonghan’a yapışıp o adamdan ayırdılar. Ne kadar debelenirse debelensin iki tarafındaki korumalardan kurtulma şansının hiç olmadığını biliyordu. 

“AA! Bırak!”

Avazı çıktığı kadar bağırıyor onlara yapabileceği kadar sorun çıkarmaya çalışıyordu. Gözü bir an ona yardım etmeyen o korkunç izli adama ilişti. Halen öylece duruşu karşısında Jeonghan kendini o kadar aciz hissetti ki göz göze geldiği an yüzü istemeden ağlamaklı bir hal aldı. 

I Can't Runaway | JeongcheolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin