13

1.1K 134 62
                                    

Jeonghan ilk defa onun elinde esir kaldığının üçüncü ayında çarmıha gerilmişti. Sangwoo sürekli kaçması ve karşı çıkmasından dolayı onu çarmıha gerip dualar okumuş ve günlerce o halde bırakmıştı. Şimdi sanki o zamanların tekrarını yaşıyor gibiydi. 

Sangwoo kanayan burnuna pansuman yapmak için ayrıldığında Seungcheol’e dönüp baktı. Onun bunları görmesini de şahit olmasını da hiç istemezdi. Kendisi yüzünden zarar göreceği düşüncesini kabullenmek dahi istemiyordu. 

“Cheol… İyi misin?”

Birbirleri için bu soruyu o kadar çok sorar olmuşlardı ki sanki normal bir muhabbet dönermiş gibiydi. 

“Sen iyi misin?”

Yakılan yeriyle ne kadar iyi olabilirdi bilmiyordu ancak içi rahat etmesi için başıyla onayladı sadece. Çok geçmeden sadece birkaç saniye sonra Sangwoo geri geldi. Tekrar demir çubuğunu eline aldı hiç beklemedi.

Jeonghan’ın kaçabilme gibi bir şansı olmadığı gibi uzun süre bastırdığı çubuğa karşı dayanabilme şansı da olmadı. Acıdan sızım sızım sızlayan aklı daha fazla dayanamadan düştü. Jeonghan gerildiği çarmıhta bağırması yarım kalarak bayıldı. 

Bayıldığı zaman bilinci yerinde olmasa bile tüm bunların bir kâbus olduğuna dair bir rüya olduğunu düşünmek istedi. Uyandığında kendisini son zamanlarda kaldığı odada bulmak ve koşa koşa Seungcheol’ün kollarına sığınmak istiyordu. 

Ancak uyandığında işler daha farklıydı. Kendini tekrar çarmıhta bulmamıştı ancak en baştaki zincirlendiği yere dönmüştü. Üstelik Seungcheol de ortalıklarda yoktu. Çoktan ona bir şey olduğu düşüncesi içini kurt gibi kemirmeye başladı. 

“Sangwoo!”

Gelmesi ve ona yaşadığına dair bir şeyler demesi için oturduğu yerde deli gibi kıpırdanıyordu. 

“Sangwoo! Seni piç!”

Sangwoo gülümseyerek yanı başına kadar geldi. 

“Beni bu kadar çabuk mu özledin?”

Jeonghan gerçekten şimdiye kadar nasıl onu öldürmemeye çalışmamıştı aklı almıyordu. Bunu deneyebileceği o kadar fırsatı olmuştu ki şimdiye kadar sadece ona karşı büyük bir korku yaşayarak geçirmişti. 

“Seungcheol nerede? Ne yaptın ona!”

Adını andığı anda Sangwoo’nun mutlu yüzü tamamen düştü. Ciddileşti ve tüm mizahı tavrını kenara bıraktı. 

“Onu bu kadar mı önemsiyorsun? Benden daha mı değerli?”

Jeonghan halen ısrarla bu soruyu nasıl sorabilir aklı almıyordu. Ona nasıl değer verebileceğini düşünürdü? 

“Sen mi? Dünyadaki herhangi biri bile senden daha değerli benim için.”

Sangwoo’nun elini çenesini hissettiğinde tüm yüzünde hissetti. Bu o kadar acı verici bir şeydi ki iki eliyle onun eline yapıştı. Sangwoo diğer eliyle kendi elleriyle yaktığı yere bastırdı. Jeonghan güç bela çırpındı. 

“Dilinin ağzının içinde kalmasını istiyorsan dediklerine dikkat etsen iyi olur.”

Jeonghan göğsündeki elinden kurtulmak için geriye çekilmeye çalıştı. Sangwoo hıncını almış olmalı ki bıraktı.

“Uslu dur, diğeriyle ilgilenmem gerek.”

Seungcheol’e gideceği korkusuyla telaşlandı ve ayaklanan Sangwoo’nun bacağına yapıştı. 

I Can't Runaway | JeongcheolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin