Saatlerce süren sorgulardan yorulmuş kendilerini odalarında atmışlardı. Ufak tefek genç dedektif 'sizi tekrar arayıp merkezimize çağırabiliriz, lütfen etkileşimde olalım' diyerek uğurlamıştı. Kai gizlemeye çalıştığı korkusunda boğulmak üzereydi. Güçlü görünmeye çalışmaktan vazgeçeceğini anladığı anda 'ben duş alacağım' diyerek banyoya girdi. Sıcak suyu açıp aynanın karşısına geçti. Su aktıkça odanın içini buhar doldurmaya başlıyordu. Aynaya yansıyan korkmuş, canı yanan Kai'ye bakıyordu. Bir anda t-shirinin kenarına sıçrayan kanlara gitti gözü. Parmağını usulca gezdirdi üzerlerinde ve çıkardı üstünden. Kirli sepetinin üstüne fırlattı. Yavaş yavaş silikleşen aynada son kez gördü göğsünün açıkta kalan kısımlarındaki kan tortularını. Tamamen soyunup sıcak suyun altına soktu ağırlaşmış bedenini. Başını tavana dikip gözlerini kapattı sıkıca. Göğsünü parçalayacak gibi ovalıyor, kan lekelerinden arındırmaya çalışıyordu vicdanını. Bir anda büyük bir haykırış ve kan sıçramasıyla gözlerini açtı. Karanlık, kabus olmaya başlamıştı. Baekhyun Chanyeol'un yanına uzanmış günü değerlendiriyorlardı. Hala etkisindelerdi yaşadıkları olayın. Chanyeol yuvarlak masada oturan Kyungsoo'ya seslendi. 'İstersen bir bak Kai'ye' dedi banyo kapısını işaret ederek. Kyungsoo onaylayarak kalktı yerinden. 'Sıcak su, ona hep iyi gelir' dedi usulca kapıyı açtı. İçerisi buhardan görünmüyordu. Kai'nin duşta olduğundan emin olunca yavaş yavaş kemerini, pantolonunu çıkarıp Kai'ninkilerin üzerine fırlattı. Kai duşakabinin kapısı aralanınca bir anda irkildi. Gelenin Kyungsoo olduğunu anlayınca içinde bastıramadığı hislerin yükseldiğini anladı. Kyungsoo arkasından yavaşça duşun kapısını kapatıp ellerini Kai'nin beline dayadı. 'Geçecek' dedi. Göğsünden öptü birkaç kez. 'Göreceksin, geçecek' diye sayıklıyordu. Kai sessizce ağlamaya başlamıştı. Kyungsoo'nun sesi eğildikçe boğuklaşmış yerini acıdan yükselen hazza bırakmıştı. 'Geçecek' dedi soğuk fayansa yaslanırken...
Sabah olduğunda herkes daha iyi gibiydi. 'Uyursan geçer' dedikleri gibi. Sürekli uykularından sıçrasalarda, sabaha karşı herkes dalmıştı. Gün başlıyordu. Chanyeol duşa girmek için banyonun kapısını açınca kendisinden önce giren Baekhyun'un her yeri dağıttığını gördü. İçinden sıcacık bir öfke yükselmişti. Tam dönüp 'Baek' diye bağırdı ki, boy aynasının önünde tuhaf tuhaf hareketler yaparak saçını düzeltmeye çalışan, kulağında kulaklık olan Baekhyun'u gördü. Yaptığı hareketlerden Michael Jackson dinlediğinden emindi. Baekhyun ancak Jackson ile ayılırdı sabahları... Sahibinin attığı frizbiyi yakalamaya çalışan golden köpekleri gibi debeleniyordu olduğu yerde. Kahkaha atmasını bastırdı, sonuçta kızgındı ama zar zor tuttuğu için hemen geri banyoya döndü. Kapıyı kapatıp Baekhyun'un yaptığı komik hareketi tekrarlayarak kahkahayı bastı. Kai dünden çıkarttığı pantolonun cebindeki kimliğini alırken şekerleme arabasından aldığı not kağıdını buldu. Bunu tamamen unutmuştu. Sinirlerini bozmayacaktı, Kyungsoo'ya söz vermişti. Tekrar cebine soktu ikisini de. Yavaş yavaş hazırlanıp ilk ders için merdivenlerden inmeye başladılar. Kai önden gidiyordu. 'İlk ders ne?' diye sordu. Chanyeol baş parmağını kaldırdı ve 'Dans sınıfı - Özgün Dans Dersi' dedi. Baekhyun orta parmağını boğazına kadar sokup kusar gibi yaptı. Hem gülüyor hem böğürüyordu. 'Birilerinin keyfi yerinde anlaşılan' diye homurdandı Kyungsoo. Sınıfa girdiklerinde henüz herkes toplanmamıştı. Boş bir sıraya ilişmeye çalıştıkları sırada Rus öğrencilerden biri Kai'ye masaların yanına yapıştırılmış ülke bayraklarını gösterdi. Herkes kendi ülkesinin masasına oturacak böylelikle yer sıkıntısı olmayacaktı. 'Teşekkürler' dedi. Kyungsoo'ya döndü hemen. Neyse ki sahneye baktığı için farketmemişti kızın bakışlarını. Yerlerine yerleşti herkes, içeri son birkaç öğrenci de girince kapı kapandı. Küçük fısıltılar ve aradan sıyrılan kaba sesler sınıfta yükseliyor herkes sohbet ediyordu. Kyungsoo ve Chanyeol ön sıralarındaki İtalyan kızlarla muhabbeti koyulaştırmışlardı bile. Sınıfın kapısı açıldı. Melez, rastalı saçları olan, uzun boylu, renkli giysileri ve boynundaki iri boncuklarla dikkat çekici bir adam girdi içeri. Baekhyun elini sallayarak 'kepsooong' yaptı. O sırada Kai'yi süzen Rus kızı yakaladı gözleri. Bu anı kaçırmadan Kyungsoo'yu dürtükleyip kızı gösterdi. Kyungsoo Kai'ye yaklaşıp koluna girdi. Genç kıza küçük bir gülümsemeyle el salladı. Kız durumu anlayınca kıpkırmızı oldu ve önüne döndü. Herkesin dikkatini toplamak için iki kere elini çırptı hoca. 'Merhaba dünya' dedi. Sınıfın çoğu 'Merhaba Amerika' diye yanıtlayınca hoca kahkaha attı. 'Sevdim bunu' dedi sınıfa parmağını sallayarak. 'Ben Alex, dans hocanızmışım. Bana 'hocam' diyebilirsiniz kısaca' konuşmasını sürdürürken çantasından bir top beyaz kağıt çıkarttı. 'Dans dersi, kağıt ne alaka diyebilirsiniz. Bana bir şeyler yazmanızı istiyorum. Böylelikle herkesin dil seviyesini öğrenir sınıfta ona göre bir seviyede konuşurum diyorum. Herhangi bir şey anlatın bana. Bir gününüzü, sahnedeki bir anınızı, son seksinizi, yemek tarifi... Aklınıza ne gelirse işte, en az yarım sayfa! Veren çıkabilir, çıkarken soru sorabilir.' Sınıf şimdiden hocalarından memnun gibiydi. Kızların çoğunun salyaları akmaya başlamıştı bile. Ders bitişinde Kore grubundan herkes birbirini bekledi ve beraber çıktılar sınıftan. Çıkarken biraz Alex ile sohbet edip sınıfın bireysel çalışmalara açık olduğu saatler olup olmadığını öğrendiler. Akşam ondan gece bire kadar boş duran sınıfı isteyen öğrenci kullanabiliyordu. Buna çok sevindiler. Sınıf çok büyüktü ve ışıklandırma sistemi, perdelerin arkasındaki aynalar, ay şeklindeki sahnenin birkaç adım ötesinden başlayan sıralar çok el verişliydi çalışmaya. Kantine giderlerken Baekhyun arkadan 'ding dingg, duyuru' dedi ve ciddi ses tonunu takındı hemen. 'Alex Cruzzo. İspanyol - Amerikan. Dünya çapında bir çok yarışmada birincilikleri ve dereceleri var. Kore'de de bir yarışmayı kazanmış. Bir an duraksadıktan sonra okumaya devam etti. Bu onun son yarışmasıymış. Birinciliğini kutlamak için gittiği barda çıkan yangından sonra hiçbir yarışmaya katılmamış. İlginç' Masaya otururlarken Kyungsoo 'teşekkürler Google Bey' dedi . Baekhyun yavaşça reverans yapıp oturdu sandalyesine. Bir şeyler yedikten sonra İngilizce dersinden de çıkıp günün geri kalanına hükmetmek istediler. Kyungsoo'yu bir türlü ikna edemeyen Kai yapay göle tek başına gitmek zorunda kaldı. Chanyeol ve Baekhyun büyük kütüphaneye inme kararı aldılar. Aslında Chanyeol aldı, Baekhyun da uymak zorunda kaldı. Giderlerken yalvaran gözlerle Kai'den yardım dileniyordu. Ama Kai Kyungsoo'yu öperken eliyle 'anca gidersin' der gibi işaret yaparak kahkaha attı. Kyungsoo yurda geçti. Kai gölün kenarındaki yapay çimlere oturmuş düşünüyordu. O an aklına gelebilecek her şeyi... Telefonuna gelen mesajı açıp okudu. 'Saat gece iki. Dans sınıfı. Sakın gecikme.' Yazıyordu. Cevap olarak bir sürü mesaj gönderdi Kai, mesajı kimin attığını soruyor ama cevap alamıyordu. En sonunda birkaç kezde aradı, telefonu açmadı mesajı atan kişi. O anda Rus kız olabileceğini düşünüp gülümsedi. Buraya geldiklerinden beri hiç dans etmemiş, kendi şarkılarını dinlememiş, söylememiş hatta adam akıllı kendi dillerini bile konuşmamışlardı. İçinden bir anda yolun karışışındaki Çin mahallesinden bulabileceği Kore atıştırmalıklarını alıp çocuklara sürpriz yapmak geldi. Hemen kalktı oturduğu yerden, güneş yavaş yavaş sıcağını yitiriyordu. Kai giderken Chanyeol ve Baekhyun kütüphanenin rafları arasında geziyor ve dikkatlerini çekecek kitapları inceliyorlardı. Chanyeol bulduğu iki cilt Korece kitabı kucaklayıp 'Baek' diye seslendi. Biraz önce yanındaydı ama şimdi kaybolmuştu bir yere. Hemen kalktı ve birkaç raf ileride şiir bölümünde kulağında kulaklıkla dans ederken yakaladı Baekhyun'u. Arkası dönük olduğu için görmemişti. Elindeki kitapları rastgele bir rafa koydu ve çevrede kimse olmadığından emin olunca yavaşça Baekhyun'un beline doladı ellerini. Baekhyun önüne döndü ve kulaklığın birini çıkarıp Chanyeol'un kulağına taktı. 'Artık bir kulaklık kadar uzaklaşabilirsin benden dedi' usulca. Orada dans etmeye başladılar. Saat epeyce geç olmuştu. Kai elinde bir torba abur cuburla bahçeden girdi. Dans sınıfının ışığı açıktı. Mesajı hatırladı, gece gidemezdi belki ama şimdi bakabilirdi. Derken Chanyeol'un sesini duydu uzaktan. Baekhyun'la birlikte ona doğru geliyorlardı. 'Neyse boşver' dedi içinden Kai ve birlikte yurda çıktılar. Balkondaki sandalyede oturup kahve içiyordu Kyungsoo, Kai arkasından yaklaşıp öptü. Yerinden kalkmadan kollarını arkaya doğru uzatıp sarılmaya çalıştı Kyungsoo. Birlikte abur cuburlara gömülüp film izlediler. Gece bitmişti, saat ikiye geliyordu. Kai'nin gözü sürekli telefonundaydı. Merak ediyordu. Baekhyun ve Chanyeol çoktan uyumuştu. Kyungsoo da her an uyuyacak gibiydi. Birkaç dakika sonra Kyungsoo da daldı. Kai yavaşça yerinden kalkıp pencereye yanaştı. Dans sınıfının ışığı yanıyordu. Ceketini ve şapkasını başına geçirip usulca kapıyı kapattı. Merdivenlerden inip bahçeye çıktığında dans sınıfının ışığı sönmüştü. Önce girip girmemekte tereddüt etse de sınıfa doğru yöneldi. O sırada otoparka doğru yürüyen Alex'i görünce selam verdi. 'Balkondan kulaklığını düşürdüğünü söyleyip arka tarafa yöneldi. Alex arabasıyla çıkıp gidince tekrar dans sınıfına doğru hızlı adımlarla arkasına baka baka yürüdü. Sınıfın kapısında durup içeri girmeden eliyle duvarda ışığı aradı. Buldu, ama yanmıyordu ışıklar. Cebindeki anahtarlıkta takılı olan cılız ışıklı el fenerinin yardımıyla sınıfta kimse olmadığından emin oldu. Sıralara çarpmadan en arkaya gidip sahne ışıklarını yakmayı denedi, onlarda yanmıyordu. Bir anda aynı duvarda üstte asılı olan odak ışığı sahneye yansıdı. Siyah takım elbiseli, şapkalı, beyaz maskeli biri hazır ola geçmiş, şarkının girmesini bekliyor gibiydi. Kai şaşırdı, dans gösterisi izlemeye çağırılmıştı. Tek kişilik dev gösteri diye geçirirken içinden, sıraya ilişti yavaşça. Derin bir inilti duydu Kai. Dansçı ağır ve keskin hareketlerle dans etmeye başladı. Hareket dansı gibi bir şeydi yaptığı. Müzik ritmiyle titriyordu bedeni, şarkı biterken yavaşça yere, dizlerinin üzerine çöktü. Başını öne eğdi. Bir anda ışık kapandı. Sınıf zifiri karanlık olmuştu tekrar. Kai bu sefer irkildi. Telaştan sıraya çarparak aşağı, sınıfın ışığının bulunduğu yere koştu. Ensesinde soğuk bir nefes hissediyordu. Işık bir türlü yanmıyordu. Tekrar odak lambası yandı. Birkaç adım açılıp sahnedeki dansçı duruyor mu diye baktı Kai. Duruyordu. Dizlerinin üzerindeydi hala. Kafasını dizlerinin hizasında yere dayamış ellerini serbestçe yanlara açmıştı. Avuç içleri yukarı bakıyor ve kıpırdamıyordu. Kai yaklaşıp 'Merhaba' dedi. 'Merhaba, tanışıyor muyuz' diye ekledi, sinirleri bozulmuştu. Gerçekten kalbi göğsünden fırlayacak gibiydi. Esrarengiz dansçının yanına dizlerinin üzerine çöktü. Omzunu tutup birkaç kez silkeledi. 'Hey, sana diyorum' dedi. Ses yoktu. Bir kez daha dürtünce dansçı un dolu bir çuval gibi yana yattı. O sırada elini tutup kaldırmak isteyince kolunun sahnenin üstünden gelen iple bağlı olduğunu gördü. Diğer kolu da bağlıydı, kafasından da bir ip uzanıyordu yukarı. Birkaç kez asıldı ama ipler çok kuvvetli ince halatlara benziyordu. O sarsıntıyla kafasındaki şapka çıktı dansçının. Şapkanın içinden yayılan bir tutam kızıl saç panikletti Kai'yi. Hemen dansçının yüzündeki maskeyi çıkarıp şapkanın yuvarlandığı yere fırlattı. Sahne ışığının önünde durduğu için göremiyordu. Hafifçe yana çekilince vahşi bir hayvanın boğazından çıkan son nefes gibi sıcak bir feryat yayıldı ağzından dışarı. Avazı çıktığı kadar bağırıyor, iplere saldırıyordu. İpleri var gücüyle çektikçe sahnenin üstü devrilecek gibi çatırdıyordu. Ellerini kesmeye başlamıştı ipler, dişini geçirdi iplere. Dudaklarının yırtılmaya başladığını hissediyordu. Boğazına kan doluyor gibiydi, bağıramadığını düşündükçe var gücüyle asıldı iplere. İki büyük çatırtıyla kollarına bağlı ipler sökülüp aşağı indi. Dansçının kafasını avuçlarının içine aldı Kai, gözlerinin oyuklarından beyaz tenine, yanaklarına kalın şeritler oluşturmuştu kan. Ellerinde bırakmadan baş parmaklarıyla kanı silmek istedi, kan iyice yayılıyordu. Bu sefer kafasını bırakıp var gücüyle beline sarıldı Kai. Dansçının belini göğsüne bastırmış haykırıyordu. O kendine çektikçe başı arkaya düştü, şimdi yanaklarından akan kan kızıl saçlarının aralarına karışıyordu. Dudakları aralandı, ağzı da gözleri gibi boş bir karanlıktı. Elleri düştü iki yana. Kai son kez, canı alınan vahşi bir aslan gibi burnundan soludu. Boğazındaki haykırma hıçkırığına karışıp genzini yaktı. 'Kyungsoooo' diye bağırdı var gücüyle... Kyungsoooo, gitme! Be Continued...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ghost Dancer
FanfictionHerkes sonları mezarlıklarda yaşar. Biz yaşamaya mezarlıktan başlıyoruz… Bir ölüm, peşinden neleri getirebilir ki. Kore’den Amerika’ya uzanan bir Nehir… Bu nehir daha önce gördüklerinizden daha soğuk ve acımasız. Müziği duyduğunuz an dans etmeye...