Aman da aman ben bu kitaba bölüm yazar mıydım ya çok şaşkınım şu an flsmzyvrwlskfbcjvkd
Bölüm sonunda şok olacaksınız ;)
•
Korkmuştum. Jeongin'in mermisinin bitmesinden, tahmin etmek bile istemediğim şeylerin gerçekleşmesinden çok korkmuştum.
Son adam yere yığıldığında Jeongin de ben de nefesimizi tutarak gelen var mı diye anlamaya çalışmıştık. Hiçbir hareketlilik olmayınca rahat bir nefes almış, fakat tam o sırada dış kapının gıcırdayarak açılmasıyla kalbim tekrar maraton koşmuşum gibi atmaya başlamıştı.
Jeongin beni ittirerek biraz ilerdeki dolabın içine soktu ve, "Bana bir şey olsa bile sakın dışarı çıkma." diye tembihledi.
"A-Ama sen-"
Adım sesleri yaklaşınca Jeongin kaşlarını çatarak, "Şşt. Ne dediysem onu yap." demiş ve dolabın kapağını kapatarak beni karanlığa mahkum etmişti. En ufak bir boşluk olmadığı için dışarda ne olduğunu göremiyordum.
Nefeslerimi düzene sokmaya çalışarak dudağımı dişledim. Jeongin'e bir şey olmasını istemiyordum. Beni korumasını geçtim, ters konuşsa da iyi biriydi. Minho gibi, beni diğerlerine karşı korumaya çalışıyordu. İsteseydi benim karşılığımda hayatını kurtarabilir ve anlaşma yapabilirdi ama yapmamıştı.
Aradan geçen birkaç saniyeye rağmen hiçbir hareket olmayınca kulağımı dolap kapağına yasladım. Henüz bir şey duyamıyordum fakat çok geçmeden Jeongin'in sesini duydum. Dolabın içinde olduğum için sesi boğuk geliyordu.
"Ah, sen miydin hyung? Başkası sanmıştım."
"Ne oldu burada? Rina nerede?" diyen Minho'nun sesini duyunca beklemeden kapağı itip açtım ve dolaptan çıktım.
Sırtına astığı çantayla odanın kapısında, cesetlerin yanında dikilen Minho'yu görür görmez gözlerim dolmuştu. Birkaç adımda yanına gidip sıkıca sarıldım. Bir elini sırtıma, diğerini de başıma koyarak bana sarılırken, "İyi misiniz?" diye sordu. Bu soruyla birlikte göz yaşlarım akmaya başlamıştı.
Jeongin'in koltuğa oturduğunu duydum. "İyiyiz ama buradan gitmemiz lazım. Silah sesini duyan yaratıklar toplanır yakında." dedi Jeongin düz bir ses tonuyla. "Ama kötü bir haberim var, bu bacakla uzun süre yürüyemem."
Minho bana sarılmayı bırakınca burnumu çekerek geri çekildim ve gözlerimi sildim. Sırtındaki çantayı bana uzatan Minho, "Sorun değil, sırtımda taşırım seni." demişti. Çantayı aldığımda bana bakarak, "Çanta sende kalsın. Yemek yemeye vakit yok, yolda atıştırırsın." dedi.
Başımı sallayıp onayladıktan sonra, "Nereye gideceğiz?" diye sordum. Minho bu esnada yere çökmüş, Jeongin'i sırtına bindiriyordu. Jeongin her zamanki ukala tavrı ile cevap verdi bana.
"Buluşma noktasına tabii ki. Sende bunama başlamış, haberin olsun."
Gözlerimi devirirken Minho'nun güldüğünü duydum. Bana ihanet etmiş gibi kaşlarımı çatarak ona baktığımda hemen gülmeyi bırakıp ciddileşmişti. "Gidelim hadi." dedi hiçbir şey olmamış gibi önden odadan çıkarken.
"Hain." diye mırıldanarak peşlerinden ilerledim. "20 yaşındayım ben. Bunamak için çok gencim."
Jeongin şaşırdı. "20 mi? O zaman bana abi demek zorundasın. Ben 21 yaşındayım."
Alayla, "Oldu canım, başka isteğin var mı?" dediğimde Minho, "Canım?" diye mırıldanmıştı.
"Diyeceksin işte. Abi de bana." dedi Jeongin ısrarla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pacemaker | LeeKnow
FanfictionBir deney için uyutulduğumda 20 yaşındaydım. Paraya ihtiyacım vardı ve risk görünmüyordu, bu yüzden kabul etmiştim. Zaten bir ay sonra uyandıracaklardı. Fakat beklediğimin aksine 132 yıl sonra uyandırılmıştım. Ve uyandığımda Dünya ölüyordu.