"Giy şunları." diyerek önüme bir çift bot bırakan Minho'ya baktım. Erkek botu ve benim için çok büyük olmasının dışında bir sorun daha vardı.
Botları bıraktıktan sonra pencereye yaklaşarak dışarıyı kolaçan etmişti. Ay ışığı yüzüne vuruyordu, tek ışık kaynağımız da Ay'dı zaten.
"Ciddi misin sen?" dedim yüzümü buruştururken. Çok ağladığım için sesim boğuk çıkmıştı.
Gözlerini bana çevirdi ve yüzümü inceledi. "Anlamadım?" dedi, cidden anlamamış gibiydi.
Tiksinerek botlardan birini elime aldım ve ters çevirdim. Neredeyse üç bardak kadar kan yere boşalırken gözlerim Minho'daydı. "Şimdi anlamışsındır herhâlde."
Alayla baktı. "Beğenmediysen giyinme. Zehirli bitkiler ayaklarını yara ettiğinde yardım etmem ama." diyip tekrar pencereden dışarı baktı.
Oturduğum eski sandalyeden kalkarak, "Neden beni kurtardın? Yaşamak istiyor gibi mi görünüyorum?" dedim.
Bana bakmadan, "Hayır, ölmek istiyor gibiydin." demişti. Birkaç saniye sonra bana baktı. "Yaşadığın hayatı merak ediyorum. Bana o zamanları anlatmadan ölmene izin veremem."
Gözlerimi yere sabitledim. Eskiden bir ofis olduğu belli olan bir yerdeydik. Ne kadar uzaklaştığımızı bilmiyordum ama dışardaki canavarların sesleri geliyordu hâlâ.
Birkaç adım atarak Minho'nun yanında durdum ve pencereden baktım. Büyük canavarlarla aramızda fazlaca mesafe vardı ama sokaklarda dolaşan yaratıklar, güvende olmadığımızın habercisiydi.
Gözlerim aşağıdaki köpek ve fare karışımına benzeyen yaratıktayken, "Kabus görüyor gibi hissediyorum, benim yaşadığım dünya olamaz burası." dedim. Başımı yanımda duran ve bana bakan Minho'ya çevirmiş ve, "Minho." demiştim. "Ne yaptınız siz dünyaya?"
Birkaç saniye bir şey söylemedikten sonra bakışlarını kaçırdı. "Bilmiyorum."
Kaşlarımı çattım. "Bilmiyor musun?"
"Evet." dedi sıkıntıyla. "Annem de bilmiyordu. Bilen biriyle de tanışmadım daha önce."
"Araştırmadınız mı peki?" dediğimde anlamayarak baktı.
"Araştırmak ne demek?" diye sordu.
Ağzım açık kalırken, "Okuma yazma biliyor musun bari?" demiştim.
"Annem öğretmişti."
Elimle başıma masaj yapmaya başladım, stresten ağrı girmişti. Şimdilik bunları konuşmayı bir kenara bırakmaya karar vererek, "Peki, şimdi ne yapacağız?" diye sordum.
Bakışlarını bu sefer karanlık gökyüzüne çevirdi. "Sabah olmasını bekleyeceğiz. Canavarlar daha çok geceleri saldırdığı için gündüz, geceye kıyasla güvende oluruz. Güneş doğunca buluşma noktasına gidip bakarız, illa birileri gelmiş olur. Tek başımıza hayatta kalamayız, bu yüzden birilerini bulmamız lazım."
"Buluşma noktası?" dediğimde hemen açıkladı.
"Bu gibi durumlar için, kurtulanlar bir araya gelsin diye buluşma noktası belirlenir. Genel olarak bilinen bir buluşma noktası var, bir de arkadaşlarımla belirlediğimiz ve bizden başkasının bilmediği bir yer var. Biz önce arkadaşlarımla buluşmak için özel olarak kararlaştırdığımız yere gideceğiz."
Sabaha kadar, zaten iki saat bile olmadan güneş doğmuştu, uyumamış ve tedirgin bir şekilde beklemiştik. Güneş kendini yüksek binaların arasından göstermeye başladığında Minho, son birkaç saattir yüzünde yer edinen sert ifadeden kurtulmuştu. Geceyi atlatmış olmamıza seviniyor olmalı ki gülümsemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pacemaker | LeeKnow
Hayran KurguBir deney için uyutulduğumda 20 yaşındaydım. Paraya ihtiyacım vardı ve risk görünmüyordu, bu yüzden kabul etmiştim. Zaten bir ay sonra uyandıracaklardı. Fakat beklediğimin aksine 132 yıl sonra uyandırılmıştım. Ve uyandığımda Dünya ölüyordu.