Neredeyse akşam saatlerine doğru öğrencileri ancak uğurlayabilmişlerdi. Onların ardından başka bir grup daha geldiği için okul turu tüm günlerini almıştı. İkisi de oldukça yorulmuşlardı ve bir süre hiçbir öğrenciyle konuşmak istemiyor gibi görünüyorlardı.
Mari bitkin bir şekilde okulun merdivenlerinin basamaklarına kendini bıraktı. Albedo kızın yanında, merdivenlerin başında durmuş sakinliğin tadını çıkarıyor gibi duruyordu.
"Yanıma otursana."
Albedo gözünü kapıdan ayırıp kendisiyle konuşan kıza baktı. Mari, yanını işaret etmiş ona bakıyordu. Kız her zamanki gibi gülümsüyordu ancak yüzünde daha yorgun bir gülümseme vardı. Albedo bir şey demeden bir basamak aşağı indi ve Mari'nin yanına oturdu. Bir süre sessizlik oluşmuştu, ama gerici bir sessizlik değildi. Gün batmaya başlamıştı ve Aralık ayının soğuk havası hissediliyordu.
Albedo, Mari'ye baktığında sanki başka bir alemde gibiydi. Gözlerini kapatmış, rüzgarın yüzünü ve saçlarını okşamasına izin veriyor gibiydi. Onun huzurunu bozmak istemiyordu ancak başka ne zaman baş başa kalabileceklerini bilmiyordu.
"Mari."
"Dinliyorum."
"Ben... sabah için özür dilerim."
"Neden ki? Doğruyu söylüyordun. Sadece insanlar doğruları duyduğunda incinirler, hepsi bu."
"Doğruyu söylemiyordum, haklı olsam bile böyle söylememem gerekiyordu."
Kız düşünüyormuş gibi mırıldandı, gözlerini açıp gökyüzüne baktı.
"Yani geçen yıl gelmediğinde çalışmıyor muydun?"
"Aslında gerçekten çalışıyordum ama... çalışmak için evde kalmadım."
Albedo, önündeki basamaklara bakarken bu sefer Mari onu izliyordu. Saçlarının örgüsünden çıkan parçaları rüzgarda uçuşuyordu. Yüzünde bir pişmanlık ifadesi vardı ancak yine de sakin görünüyordu. Her zamanki Albedo'ydu.
Mari'nin tanıdığı Albedo.
Kız, elini yanağına koymuş Albedo'ya bakmaya devam etti.
"O zaman neden gelmedin?"
"Cesaretim yoktu."
Kız böyle bir cevap beklemiyordu. Havai Fişek gösterisi oldukça sıradan ama hoş bir etkinlikti. Herkes sevdikleriyle birlikte akşam saatlerinde toplanır, o güzel havai fişekleri izlerlerdi. Ancak bu sadece Yılbaşında yapılırdı.
Yine de cesaret gerektiren bir şey yoktu, neden böyle düşünmüştü ki?
"Altı üstü Yılbaşı etkinliği, neden öyle düşündün-"
"Seninle gitmek istemiştim, ama çoktan birisiyle gidebileceğini düşündüm. O yüzden sormaya korktum. Bu yüzden sinirlendim, yani... kendime sinirlendim. Bı yüzden haksızım. Gereksiz konuşmuyorsun, sen hiçbir zaman gereksiz konuşmazsın."
"Albedo."
Albedo, Mari'ye dönüp baktığında kız ona anlam verememiş gibi görünüyordu.
"Yılbaşı etkinliğine tüm konsey olarak gidiyorduk. İki kişi değil."
İkisi de birbirine bakarken Albedo elini sertçe alnına vurdu. Mari gülmesini tutamamıştı. Gülerken kendini mermer zemine bırakmıştı. Karnını tutmuş gözündeki yaşları siliyordu. Albedo ayağa kalkıp gitmeye çalıştığında bileğinden tutup yanına çekti. Omzunun mermer zemine çarpmaması için koluyla tutup Albedo'yu göğsüne çekti ve sarıldı. Çenesini Albedo'nun başının üstüne yerleştirmişti.
"Bir dahakine benden çekinme. İlk yılında festivale geldiğinde bizim yanımıza gelmemiştin, o yüzden anlamaman normal. Ayrıca, yardımcımın yanımda olması gerekir değil mi?"
Bunları söylerken ses tonu oldukça sakindi. Albedo'nun saçlarını okşuyordu. Temastan ve yakınlıktan dolayı Albedo hiç olmadığı kadar utanmıştı. Sadece kızı onaylarcasına mırıldanabildi.
Mari, Buz Vision'ı olmasına rağmen oldukça sıcaktı, ayrıca hoş kokuyordu. Albedo'nun laboratuvarındaki her gün mağruz kaldığı garip kimyasal kokulardan sonra bu çeçek kokuları iç açıcı geliyordu.
Ayrıca Mari yumuşaktı. Her açıdan.
Kızın etrafında olan kolları, dokunuşu, konuşma şekli ve bakışları şevkat doluydu. Albedo'ya kendini iyi hissettiriyordu, insan gibi hissediyordu.
Mari ona bir insanmış gibi değer veriyordu.
Mari, Albedo'yu göğsünden uzaklaştırıp yüzünü ellerinin arasına aldı ve gülümsedi.
"Akşam toplantısı için gidelim mi?"