Akşam vaktiydi, bütün şehir ışıkları karanlık göğün altında yıldızlar gibi parlıyordu. Her evde farklı bir hayat, birbirinden bağımsız ve bir o kadar da bağımlı ilişkiler dönüyordu. İnsan denen et yığını, hissetmiyorsa eğer nefes alması onu yaşatmıyordu.
Bu yüzden hissediyordu Yoongi. Çok çaresiz hissediyordu. Her şey üzerine yıkılmış gibi hissesiyordu. İnce kemikleri kırılmış da etine batıyormuş gibi hissediyordu.
Boş evinde, dağılmış odasında bilgisayarını açmış, instagramda paylaştığı son gönderiden sonra, şimdiye kadar paylaştığı gönderilere teker teker bakıyordu. Yazdığı yazıları okuyup o günki çaresizliğini tekrar hissediyordu.
------
Bu sırada esmer tenli hyungu bütün gün süren işinden sonra eline aldığı telefonundan instagram hesabına girmiş, kardeşinin 3 dakika önce attığı postu görmüştü. Dün okuduğu mesajlar üzerine böyle bir post içine bir korku düşürmüştü. Zaten dünden beri ne yapması gerektiğini düşünüyordu ve bu bir veda postuydu. Saniyesinde aklına dolan senaryolarla oturduğu deri sandalyeden hızla kalktı.
Çıkış saatine yarım saat vardı ama her şey için birkaç dakika bile geç olabilirdi. Yoongi de demişti. Geç kaldık diye. Geç mi kalmıştık?
Üzerindeki önlüğü çıkarıp masanın üzerine atarken askılıktaki hırkasını almadan odasından çıktı. Hızlı adımlarla danışmadaki görevlinin yanına gelip konuştu.
"Çıkıyorum, hastaları diğer doktorlara yönlendir." danışma görevlisi kadın ağzını açamadan korku dolu adımlar hastaneden dışarı çıkmıştı bile.
--------
Her zaman yaptığı gibi Yoon, bilgisayarının karşısına geçmiş videoyu başlatmıştı. Yıllardır hergün boş evde saatlerce kendiyle konuşurdu. Bunların hepsi delirmemek için yaptığı şeylerdi. Gitar, keman ve piyano çalardı, resim çizer, şarkı sözü yazardı.
Öyle çaresizdi ki, ölmemek için dünya üzerinde ne kadar aktivite varsa yapmaya çalışıyordu.
Ama bitmişti işte. Ne yaşamaya hevesi kalmıştı ne de ölümden korkusu. İnsan öyle bir hale gelirdi ki, yaşamayan ölemezdi bu durumu. Kim ne anlardı ki.
Başlattığı videonun saniyeleri ilerlerken kameraya doğru güldü. Küçük dudaklarını araladı, son defa.
"Sanırım bu çok aptalca, ezikçe ve iğrenç. Yani siz öyle düşünüyorsunuz. Yani... Ben bilmiyorum işte *küçük bir kıkırtı* Ne diyeceğimi bile bilmiyorum. Yani... Yani en azından bir şansı hak etmiştim diye düşünüyorum. Yani belki beni bir kere bile olsa sevmeyi deneseler başarabilirlerdi. Offf bu çok zor. Yani ölmeden önceki son konuşma falan. Komik de aynı zamanda. Kim izleyecekse bunları. Aslında gerçekten ölmek istemiyorum ama kendimi buna mecbur gibi hissediyorum. Biliyor musun? Yani aslında... Ne çok yani dedim aptal gibi. Aslında çok üzgünüm. Gerçekten üzgünüm. Gerçekten..." zayıf vücudu sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. Konuşamıyordu bile. Ölmek nasıl kolay olsun ki.
"Nefret ediyorum kendimden. Konuşamadım bile. Güzel cümleler kurarım falan diye düşünmüştüm. Baksana onu bile beceremiyorum." bir süre başını masaya yaslayıp hıçkırarak ağladı. İçi çıkıyormuş gibi hissediyordu ve nefesleri kesilmeye başlamıştı.
Oturduğu dönen sandalyeden kalktı. Yazıp çizdiği defterlerle dolu olan çalışma masasına ilerledi. Çekmeceyi açtığında öylece karşısında duran plastik ilaç kutusunu aldı ve kamera başına geri döndü.
"Biliyorsun kendime ilk zarar verişimde de bunu sana göstermiştim. Hatta püf noktalarını falan da anlatmıştım hatırlıyorsan." küçük kutuyu açıp içinden bir jilet çıkardı.
"Peki bunu hatırlıyor musun?" kesici aleti kameraya yaklaştırıp anlamsızca güldü.
"Eğer gerçekten intihar edeceksem bunu kullanacaktım. Biliyorsun eğer ölmek istiyorsan yatay değil dikey çizgiler yapmalısın." jileti kutuyla birlikte masanın üzerine bıraktı. Üzerindeki ince uzun kollu bluza baktı. Kollarını dirseklerine kadar sıvadı. Pembe yatay çizgilerin bulunduğu ince kollarına baktı bir süre.
Akan kanın kendisinden dertleri alıp götürdüğüne inanırdı hep. Yanlış olabilirdi bu, zaten kendisine doğruyu öğreten hiç olmamıştı.
"Acaba bileğimden mi yukarı çeksem yoksa yukardan mı aşağı? Offff hiç de bilmiyorum ki ölmeyi." sesi titredi. Kim biliyordu ki ölmeyi?
"Korkma tamam mı? Ben buradayım sakın korkma." ekranda görünen kendi görüntüsünün gözlerine baktı. Kendi gözleriyle kendisini sevdi. Burnu sızlıyordu. Tekrar bir ağlama krizine girmeden önce yapmalıydı artık. Masanın üzerindeki jileti sağ eline alıp koluna baktı.
"Korkma sakın. Korkma be-" odanın hışımla açılan kapısıyla telaşla oturduğu yerden sıçrayıp elindeki jileti yere düşürdü.
"Yoongi!" hyungu nefes nefese kalmış açtığı kapının pervazına yaslanmıştı. Durduğu yerde doğrulup küçük olanın kızarmış gözlerine baktı.
Bakışları yavaşça etrafta gezinirken bütün karmaşayı, kırılmış aynayı, yerlere dağılmış şarkı sözlerini ve masanın üzerindeki jilet kutusunu gördü. Büyük olanın bakışları endişeyle küçüğünde gezindi. Adımları hızla karşısındaki bedene yaklaşıp önünde durdu.
Büyük esmer eller ince beyaz kolları tuttu. Sağına soluna bakıp hiçbir kan göremediğinde derin bir nefes verdi.
Yoon büyük bir şok geçirirken bedeni esmer olanın kollarının arasında küçülüp gitti. Ve Yoon işte orada bitti.
Yoongi, beni her seferinde üzüyor.
Not: yazdığım hiçbir kelime sizi intihara teşvik etmek için değildir. Kendinizi kesmeye falan çalışmayın.
Kitabın en bok bölümü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
I TOLD YOU/ Yoonmin
Fiksi PenggemarHastalıklar içinde yüzdüğünü düşünen Min Yoongi ve Park psikolog Jimin adamının yolları Taehung sayesinde kesişir. -instagram, texting, düz yazı- Yoonmin Bxb Yan çift Taekook