3

669 97 79
                                    


Arka koltuktan çantamı alırken "Görüşürüz." Diye mırıldandım. Bahçedeki herkesin gözü bizim üzerimizde olduğu için hemen inip kalabalığa karışmak istiyordum.

"İyi dersler, bebeğim. Dikkatli ol."
On sekiz yaşına gelmeme rağmen hala bana bebeğim diye sesleniyor olması komiğime gidiyordu. Hafifçe gülümseyip yanağından öptüm. Arabadan inip kapıyı kapattığımda babam, geri dönüp hızla çıkmıştı bahçeden.

Arkasından bir süre bakıp tekrar önüme döndüm, üzerimdeki bakışları çok net hissediyordum. Birkaç adım yürüdükten sonra gözlerim, yanından geçtiğim banka değdiğinde, Jess'in saçlarıyla oynayarak bana baktığını görmüş ve göz kırpmıştım çapkın bir yüz ifadesiyle.

O ve arkadaşlarının fısıldaşmalarını duysam da bir daha onlara dönmeden, saçımı elimle arkaya doğru tarayıp bizimkilerin oturduğu çardağa yürüdüm. Yoongi'nin gözleri tüm bedenimde geziyor, baştan aşağı arsızca süzüyordu.

"Günaydın."

"Günaydın." Dedi Samet telefonundan başını kaldırmadan, kim bilir yine hangi saçma videoyu izliyordu.

"Bana gün şimdi aydı."

Göz devirip omzumdan sarkan çantayı çıkardım ve Yoongi'nin yanına oturdum. Anında kolunu belime sarıp daha çok çekti kendine.

"Naber lan en büyük zaafım?"

Alışkın olduğum bu hallerine gözlerimi bayarak güldüğümde, o da gülmüş ve direkt boynuma eğilmişti. Ben derin nefesler alırken dudaklarını boynuma değdirmiş ama saniyesinde geri çekilmişti.

"Ne kokuyorsun lan sen?" Dedi kaşlarını çatıp.

Anlamayarak garip garip baktığımda, kaşları daha çok çatılı.

"Değişik bir koku var üstünde. Senin kokun değil bu." Sesinde biraz telaş ve bolca sinir vardı. Tekrar eğilip üstümü koklarken sinirlenmiş gibi görünüyordu.

Üstümdeki cekete bir bakış atıp yutkundum. Benim kokumu bu kadar iyi tanıyor olması karnımın kasılmasına sebep oluyordu.
"Ceket abimin, onun kokusu sinmiştir." Deyip kokladığımda, abimin parfüm kokusunu alabilmiştim ama çok hafif bir kokuydu. Yoongi'nin bunu fark ediyor olması ise saçma bir heyecan yaratmıştı içimde.

Abimin olduğunu duyduğunda, çatık kaşları anında gevşemiş ve derin bir nefes alarak geriye yaslanmıştı.
"İyi bari, abininse sıkıntı yok."

"Kimin olsa sıkıntı mesela? Anlatsana biraz."

"Kan bağının olmadığı herhangi biri."

"Hadi ya." Dedim sırıtarak, sesimdeki alay eden o ifadeyle dikkatlice baktı yüzüme. "Ben de manitanın ceketini giyecektim bugün, iyi ki giymemişim."

"Öldürürüm seni çocuk." Dedi gülerek ama dişlerini sıkıyordu. Sinirli haline alayla gülüp geriye yaslandım. Bu dengesiz hareketleri kafayı yememe sebep oluyordu, deli olacaktım en sonunda.

"Günaydın."

Axel, elinde kahvelerle gelirken alışık olsam da gülümsedim. Tepside dört kahve vardı her zamanki gibi. Ben olsam da olmasam da o kahveyi alıyordu her zaman.

Hafifçe eğilerek ortadaki masaya tepsiyi bırakırken uzanıp boynundan öptüm sert bir şekilde. Hepsini çok sevsem de Axel'in yeri bende ayrıydı, bambaşkaydı.

"Yavaş yavaş! Yedin bitirdin çocuğu."

"Onu yemeyeceğim de seni mi yiyeceğim lan?" Dedim kaşlarımı kaldırıp, alayla.

Boyfie - SopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin