Dört.

822 96 23
                                    

‘’Evet?’’

Harold karşısındaki yıllardır özlediği genci izledi. Tabii artık büyümüştü. Bir adam olmuştu. Önceden yeni yeni kendini belli eden sakalları gitmiş onun yerine dağınıkça yerleşmiş saklarlı çenesini çevrelemişti.  Boyu yine aynıydı. Sanırım birkaç santim uzamıştı. Neredeyse aynı boydaydılar. ‘Gözleri,’ Dedi Harold içinden. Hala merak ettiği denizler gibi masmaviydi. En sonun da onu incelemeyi bıraktı Harold. Çünkü bayağı bir süre geçmiş karşısındaki adam onu merakla süzüyordu. Bir cevap bekliyordu. Ama Harold onu tanıyacağını ummuştu. Çünkü hep böyle hayal etmişti. Fakat hayalinin tam tersi çıkmıştı. Hatta Louis arkasını dönmüş gidiyordu. Harold yine olduğu yerde kaldı. Gidip yine durdursa konuşamazdı. Hayal kırıklığına uğramıştı. Evet tam da olan şey buydu. Onun da kendisi gibi olacağını sanmıştı.

O, hasret kaldığı beden insanların arasında uzaklaşırken Harold gidişini izledi. Bu kadardı. Belki yine onu bir 12 sene daha görmeyecekti. Ama onu bekleyecekti. Onun Harold’u tanımasını bekleyecekti. Ancak o zaman bu kilitlenmiş dudakların kilidi kırılırdı.

Harold arkasını döndü ve gözlerindeki minik gözyaşlarını salıverdi. Çalıştığı yere hızlı adımlarla ilerken hala kahramanını düşünüyordu. Onu tanımamıştı. Nasıl tanımazdı. Halbuki Harold hep umutluydu. Onunla tekrar karşılaşacağını biliyordu. Zaten bu gerçekleşmişti ama en önemlisi onu tanımamıştı.

Genç ağlayarak sonunda pastaneye geldiğinde durdu ve gözyaşlarını sildi. Fakat aniden bir el kolunu kavrayıp yaşlı gözlerinden çekti. Harold ani hareketle elin sahibine baktı.

‘Burada, tanrım..’ Harold şaşkınlıkla adamı süzdü.

‘’Harold? Sensin değil mi?’’ Genç bir an düşüp bayılacağını sanmıştı. Hatta bir sendelemişti. Onu tanımıştı. Hem de buraya kadar onu izlemişti. Belki de yetişmeye çalışmıştı. Bilemiyordu. Zaten önemli de değildi. Onu tanımıştı.

Harold yaşlı gözlerle kafasını  salladı. Zorlukla ağzından birkaç kelime çıkardı.

‘’B-bbenim…’’ Heyecandan dili tutulmuştu.

-

 Louis kocaman gülümsedi ve genci kendisine çekip sarıldı. Onu ilk seferde nasıl tanıyamamıştı. ‘Kesinlikle aptalım,’  Diye geçirdi içinden. 12 sene sonra buraya sırf bu genci aramak için gelmişti. Ve tanrı Harold’u ona göstermişti. Fakat, Louis aptal gibi onu izlemiş, cevap beklemiş ve boş bir insan olduğunu düşünüp yoluna devam etmişti. Ama Tanrı ona yine yardım etmişti. Aynı yeşil gözler tekrar zihnini süslerken Louis’in tek hatırladığı arkasını dönüp hızlıca koştuğuydu.

Ve sonuç buydu. En son minik bir halde bıraktığı çocuk büyümüştü. Boyu neredeyse ona yetişmişti. Daha da güzelleşmişti. Merak ediyordu hala saflığı yerinde miydi. Sorun değildi. Ne de olsa onu bu saatten sonra bırakmaya niyeti yoktu.

Bedenini gençten çekerken Louis gencin omuzlarındaki ellerini çekmedi.

‘’Harold vay canına. Çok büyümüşsün… Seni ilk tanıyamadım. Kusura bakma olur mu? Naslsın?’’ Louis büyük bir sırıtışla Harold’u izledi. Ama Harold bir şey diyecekmiş gibi durmuyordu.

‘’Hey bir şey mi oldu? İyi misin?’’ Louis’i, Harold’un ifadesizliği bir an endişelendirmişti. Ama sonunda genç o muhteşem tebessümünü dudaklarına yerleştirdi.

‘’Louis… S-sen neredeydin? 12 sene oldu…Neden beni bıraktın? Bir şey bile söylemedin… Buna hakkın yoktu!’’ Louis ani çıkış karşısında biraz afallamıştı. Giderken onda bu kadar etki bırakacağını bilmiyordu. Aynı etkiyi Harold da onda bırakmıştı. Ama Louis çok çok geç anlamıştı bunu…

HAROLDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin