giriş

179 9 0
                                    

Nemli bir mart ayının ikinci haftasında, Asia Mills yorgunlukla Brooklyn’deki benzin istasyonunun lekeli cam kapısından girdi ve hamilelik testi satın aldı. Üç fincan kahve, otuz dakika ve kasiyer adamla onlarca tuhaf konuşmadan sonra, peçeteye dikkatle sarılmış teste baktı ve iç çekti.

“Pozitif mi?” diye sordu yaşlı adam marketin öbür ucundan sabırsızca tezgâhın üstünden uzanırken. 1967’de yanlışlıkla dedesini tüfekle vurduktan bu yana yaşadığı en heyecanlı olay buydu –o farklı bir hikayeydi.

“Pozitif.” Diye mırıldandı, çöp kovasındaki iki boş taco paketinin ve açılmamış bir paket sigaranın altına sıkıştırırken. “Bu mükemmel. Tam anlamıyla mükemmel.”

Yıllarını bu mesleğe adamış yaşlı adamın yaka kartındaki isminin mürekkebi birbirine bulaşmış, tek çizgi haline gelmişti. Adam gürültüyle öksürerek kızın, bir zamanlar içinde test olan kutuyu sinirle parçalarken dalmış halinden uyandırdı.

“Ah evet, um-“ yıpranmış kot ceplerini aradı ve buruşmuş yirmi doları çıkarıp hızla tezgaha attı. “-al. Üstü sende kalsın.”

“Bebek sende kalsın.” Diye cevapladı, kutu yığının arkasından kaybolmadan önce.

Asia marketten çıktığında çiselemeye başlayan yağmurdan kaçınmak için montunu karnına sımsıkı bağladı, aklı altüst olmuş geleceğini düşünerek. İlk bahar yağmuru üzücü bir sertlikle inerken kaldırımda yürürken su birikintilerinden kaçıyor ve kendi kuru üzüntüsünde boğuluyordu.

“Bir bebek.” Diye tekrarladı kendine, bilinçsizce eli yakında şişecek karnına giderek. Ve dokuz ay sonra –bir çocuk. Kendisinin anne olacağı düşüncesi ağzında kötü tat bırakıyordu ve 15. Caddede metrodan inene kadar bu konuyu düşünmemeye çalıştı. Metro kalıcı tükenmezlerle yazılmış, şimdi birbirlerinin kollarında olan sevgililerin mesajlarıyla, yerel lisedeki ponpon kızlarına ait telefon numaraları ve artık popüler olmayan şarkı sözleriyle dolmuştu.

“Hey, uh benim. Asia. Yani sesimden tanımış olabilirsin ama- neyse yani önemli değil. Konu o değildi, seni aramamın sebebi, şey…uh, ilk buluşmamızda Juno veya Harry Potter’ı izlemeye karar veremediğimiz  zamanı hatırlıyor musun? Ve karar veremediğimiz için izleyemediğimizi? Yani, ben hamileyim. Woah, tamam pardon, durumumuzu Juno’yla karşılaştırmak için konuyu biriktirmeye çalışıyordum ama boka bulaştırdım.

Çocuğun hayatında olmak zorunda değilsin, benim hayatımda olmak istemediğini biliyorum; sadece bilmek isteyeceğini… düşünmüştüm.

Evet, o kadar. Rahatsız ettiğim için üzgünüm –bu gece için iyi şanslar.”

Aramayı sonlandırdığında, Asia burnundan nefes verdi ve eski kapıyı iterek kaldırımda yürümeye başladı.

O iyi olacaktı.

Dünyanın öbür ucunda, şaşkınlıkla donmuş bir çocuk aldığı mesajın sonuçlarıyla sessizlikte oturuyordu. Mesajı tekrar dinlediğinde beyninde durmak bilmeyen düşünceler ve tekrardan göğsünü kaplayan donmuş panikle yalnız kalarak.

“Dostum, sen iyi misin? Devam etmemiz lazım.” Diye sordu renkli dostu nazikçe, tekli koltuğa kendisini sığdırtmaya çalışırken. Arkadaşına bakın çocuk –artık adam demenin zamanıydı sanırım- yavaşça kafasını salladı, hayır.

“Ben baba olacağım.”

Calum Hood iyi olmayacaktı. 

POSI+TIVE  || c.h. (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin