14. Bölüm

125 91 15
                                    

On dört

Hayat, Eslem'in umduğu gibi ilerlemiyordu. Başında yine bir bela vardı. Bu defa hedef abisiydi. Oysaki adamın hiçbir suçu yoktu. Tek istediği kardeşlerinin sağlığı ve mutluluğuydu. Beladan babasına henüz söz etmemişti. Abisine ulaşamamak onu daha da telaşlandırıyordu. Evde eli kolu bağlı şekilde beklemek sinirlerini bozuyordu. Yapacağı bir şey olmalıydı. Bir ileri bir geri yürüyerek ne yapacağını düşünüyordu. Elinde sıkı sıkı tuttuğu telefon ile babasını aradı. Haberi olmalıydı.

-Efendim kızım?

-Baba, eve gelebilir misin?

-Sesin neden kötü geliyor? Bir şey mi oldu?

-Oldu ya da olacak bilmiyorum. Eve gel ne olur. Böyle anlatamam.

-Hemen geliyorum.

Kapattığı telefonu koltuğa fırlattı. Babası sesinden bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştı. Gitmiyordu da. Elini saçlarına gezdirdi. Dudaklarını ısırmaktan kanatmıştı farkında değildi. İki dakika sonra kapı çaldı. Babası gelmiş olamazdı herhalde. İş ve ev arası mesafe uzaktı. Attığı adımlar ile kapıya ulaştı.

-Kim o?

Ses yoktu. Kapı deliğinden baktığında da kimseyi göremedi. Zilin çaldığına emindi. Yanlış duymuş olamazdı. Birinin olmadığından emin olmak için kapıyı açtı. Yerde bir zarf duruyordu. Eline aldı ve kapıyı kapattı. İçinden bir fotoğraf ve yazılı bir kağıt çıktı. Fotoğraf abisine aitti. Çok özlemişti onu. İçindeki korku gitgide büyüyordu. Dolu gözleri ile yazıyı okumaya başladı.

'Kararını verdin mi? Yanıt bekliyorum hala. Ya benim olanı geri vereceksin ya da sevdiklerin ölür! Eski sokağına geri dönerek yanıtını verebilirsin. Bekliyorum güzel kızım.'

Eline bir fırsat geçmişti. Tüm olanlara bir son verebilirdi. Kağıdı katlayarak cebine koydu. Kardeşlerini uyarmak için yanlarına gitti.

-Çocuklar, benim biraz işim var dışarıda. Babam gelecek zaten birazdan ve anahtarı var. Onun dışında kapıyı kimseye açmıyorsunuz tamam mı?

-Tamam ama çabuk gel. Çikolata da alır mısın?

-Söz veriyorum alacağım.

Kardeşlerini öperek odanın kapısını kapattı ve dolaptan siyah kapüşonlu montunu alarak çıktı evden. Delikten çıkardığı anahtarı da cebine sıkıştırdı. Bir yandan koşuyor bir yandan düşünüyordu. İki türlü de ona zararı olacaktı sonuçta. Doğru karar vermeliydi. Yüzüne çarpan soğuk rüzgar onu kendine getiriyordu. Sevdiklerinin canı karşılığında kendi hayatından vazgeçecekti. İçinden tekrarladı cümleyi. Kararını vermişti. Vazgeçecekti, yapacaktı bunu. Onları kurtarmak için başka şansı yoktu.

Sokağın başına geldiğinde etrafta kimse yoktu.

-Geldim, bak buradayım. Yalvarırım bırak onları. Ne istiyorsan al benden ama ne olur dokunma onlara.

Boş sokakta sesi yankılanıyordu. Ne gelen vardı ne giden. Kaldırımın ucuna oturup ağlamaya başladı. Tam her şey çok iyi giderken sürekli bir sorunla karşı karşıya kalıyordu. Bu sefer ki sorun çok büyüktü. Takati kalmamıştı. Elleri iki yana düşmüştü. Gözyaşları yanaklarını sırılsıklam ediyordu. Bir yerden zil sesi duyuyordu. Ses kısık olduğu için nereden geldiği anlaşılmıyordu. Buğulu gözleri ile etrafı taradığında karşı kaldırımda ekranı yanıp sönen telefonu gördü. Ağrıyan dizlerini zorlayarak kalktı ayağa. On beş adım sonrası yere çöktü. Ekranda 'bilinmeyen numara' yazıyordu. Annesi onca şeyden sonra önlem almaya çalışıyor gibiydi. Bu çabası boşaydı. Çalan telefonu açarak susturdu. Kulağına götürerek yorgun sesini duyurdu.

-Geldim, yoksun. Onlar için hayatımdan vazgeçerim. Yeter ki dur artık. Yaptıkların yetmedi mi? Babamı mı istiyorsun, al. Rahat bırak artık kardeşlerimi.

Karşı taraftan bir süre ses çıkmadı. Tam telefonu kapatacakken duyuldu acımasız kadının sesi.

-Yine yalvarıyorsun durmam için, hep istediğim gibi. Bana ne kadar kafa tutsan da aslında hiç değişmemişsin. Hala aynı çocuksun ve ben seni yine sobeledim.

Derin bir sessizlik oluştu.

-Sana bir sürprizim olacak benim güzel, masum görünen kızım. Annenin sana çok güzel bir hediyesi var. Evde seni bekliyor.

Gözünün önüne kardeşleri gelince panikledi. Yapmış olamazdı değil mi?

-Eğer kardeşlerimin kılına zarar geldiyse seni bulur öldürürüm. Onları canlı göremezsem seni öldürürüm.

-Git de gör.

Telefon suratına kapandı. Yerden destek alarak kalktı ayağa. Hızlı adımlarla geldiği yolu geri dönüyordu. Aklından bir sürü şey geçiriyordu. Eğer babası eve varmışsa, kadının çocuklara ulaşması zor olabilirdi. Kötü his yoktu bu kez içinde. Koşmaya hali kalmamıştı. Bacaklarında ağrı vardı. Bu ağrı kötüye işaretti. Ne zaman ağrısı olsa düşüp bayılıyordu. Kardeşleri için sıktı dişini. Sağa sola tutunarak ilerlemeye devam etti. Güç bela eve ulaştığında aklına gelen şey ile olduğu yerde durdu. Az kalsın unutuyordu. Verdiği sözü tutacaktı. Etrafı siyah görüyordu. Derin bir nefes alıp verdi. Yavaş yavaş görüşü düzeliyordu. Tutunarak yürümeye devam etti. Ağrısı şiddetleniyordu. Sağ eli ile sol kolunu sıkmaya başladı. Acı odağını değiştirirse ağrıyı daha az hissedeceğini biliyordu. Marketin kapısını açarak içeri girdi. Çikolata reyonundan eline aldığı iki çikolatayı kasaya götürdü. Cebinden çıkardığı on lira ile ödedi. Gözlerini kapatıp açarak siyahlığı gidermeye çalışıyordu. Para üstünü ve çikolatalara elini uzattı ama sağ tarafında kalıyordu. Eli boşluğa düştü. Kasiyerin yardımı ile alıp cebine koydu. Kolunu sıkmaya devam etti. Dayanacak gücü kalmamıştı. Bir sağa bir sola yalpalayarak yürüyordu. Merdivenleri teker teker soluklanarak çıktı.

Cebindeki anahtarı unutup kapıyı çaldı. İki çocuğun sesini duyunca sanki tüm ağrısı geçmiş gibiydi. Yüzünde tebessüm oluştu. Kapı açıldı. Karşısında kızına korku ile bakan bir baba, hayatta olan kardeşleri vardı. Çikolataları çocuklara uzatarak konuştu.

-Tuttum, sözümü tuttum.

Dönen başına ve kararan gözlerine daha fazla karşı koyamadı. Olduğu yerde yığıldı.

UğursuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin