Ed Sheeran- PerfectJungkook
Elimde bir çatal ve masada yalnızım.
Yoongi ufak bir işi olduğunu söyleyip gidiyor. Biraz korkuyorum, ona güvenemediğim tek konu bu sanıyorum. Ya bensiz giderse? Cesaret edip arkasından gidebilir miyim bilmiyorum. O sırada Jimin'den bir mesaj alıyorum. Buluşmak istiyor. Kabul ediyorum. Jimin şu hayattaki tek ve gerçek arkadaşım. Ufak bir vedayı hak ediyor biliyorum. Çıkmadan evimize bir bakıyorum, neler atlattığımızı, dahasında her şeyi hatırlıyorum. Hava çok soğuk, biraz titriyorum. Jimin'le biraz sahilde dolaşıyoruz, bol bol sohbet ediyoruz. Namjoon hyung'la evleneceğini öğreniyorum. Kalbim sızlıyor, yanında olmayı çokça istiyorum. Ama Yoongi'yi daha çok. Bir banka geçiyoruz, Jimin konuşuyor ben dinliyorum. Aklımda tek bir şey var.
Yoongi nerde? Ufak bir mesaj çekiyorum ona. Jimin bana dönüyor. Susuyorum."Jungkook, Yoongi hyung ve sen iyisiniz değil mi?"
"Evet çok iyiyiz Jimin."
"Pekâlâ ama bir şey olursa ne bileyim olur da göğsünü daraltan bir şeyler olursa ben burdayım unutma. Sonsuza dek mochi'n seninle."
Kafasını omzuma yaslıyor, hissediyor mu acaba gideceğimi? Ellerimle saçını okşuyorum. Yoongi görse ne kadar hırçınlaşır, gülüyorum. Telefonum parıldıyor.
kedişş:
Jungkook-ah akşam saat sekiz gibi
bir arkadaşımın doğum günü partisine davetliyiz.
Gitmezsek çok ayıp olur.
Takım elbiseni giy ve beni bekle seni alacağım.Yoongi son günlerimizi partiler yerine yatakta geçirsek ya da ne bileyim başka şeyler yapsak olmaz mı?
kedişş:
Çok ısrar etti, kıramadım.
Lütfen kook~pekâlâ.
kedişş:
Seni seviyorum.Görüldü atıp çıkıyorum. Sırası mı şimdi? Yoongi partilerden nefret eder? Demek ki onun için oldukça önemli bir arkadaş. Biraz sinirleniyorum. Jimin'le evin yolunu tutuyoruz.
****
Üstümdeki takımı düzeltiyorum.
Hayır yani takım elbise neden giyiyorum? Düğün olsa neyse ama bir parti için değer mi bilemiyorum. Saat sekize geliyor montumu da alıp aşağı iniyorum. Yoongi arabaya yaslanmış beni bekliyor. Üzerinde siyah bir takım var. Hoş görünüyor her zamanki gibi. Yanıma yaklaşıp narince öpüyor beni."Böyle yapma Sevgilim."
"Sadece, sence de çok saçma değil mi?"
Sesim biraz sert çıkıyor. Yoongi kapıyı açıyor, biniyorum. Yoongi, benim biricik şapşal sevgilim. Arabayı çalıştırıyor. Yolları izliyorum radyoda eğlenceli bir parça çalıyor. Yoongi'nin keyfi yerinde gibi duruyor.
"Nerdeydin tüm gün?"
"Biraz işim vardı."
"Ben de onu soruyorum işte. Ne işin vardı?"
Yüzünü bana çevirip gülüyor. Sanki ne o hasta, ne de biz öleceğiz. Her şey çok sıradan.
"İş işte Jungkook."
Bir daha da konuşmuyorum. Dışarıyı seyretmek daha cazip geliyor. Bir sahilin önünde duruyoruz.
"Sahilde doğum günü? Bu soğukta?"
"Mızmız olanın ben olduğunu zannediyordum."
Kapımı açıyor, elimden tutuyor. El ele bir restorana giriyoruz.
"Doğum günü falan yok, sadece başbaşa lüks bir yerde yemek yiyelim istedim."
Gülüyorum.
"Bunun için takım elbiseye gerek var mıydı gerçekten?"
Cevap vermek yerine sandalyemi çekiyor. Kibar puşt.
"Hay hay."
"Rica ederim."
Karşıma geçiyor. Daha önce bu kadar pahalı bir yere hiç gelmediğimi fark ediyorum. En pahalı yemeklerden söyleyip şarap eşliğinde manzaranın tadını çıkarıyoruz. Etrafta kimse olmadığını fark etmem biraz zaman alıyor.
"Neden kimse yok burda?"
"Güzelliğini kimse görmesin diye Jungkook."
"Yoongi! Ciddiyim neden kimse yok?"
"Kapattırdım. Nasıl bir his olduğunu hep merak etmiştim."
Elini cebine atıp iki bilet koyuyor önüme.
"Fransa biletlerimizi aldım. Yarın son bulalım istiyorum."
Kalbim garip bir heyecanla çarpıyor.
Nefesim kesiliyor sebepsiz. Ölüm birden korku veriyor bana. Yoongi'yi bir daha görebilecek miyim? Elimle bileti tutuyorum. Bugün gidiyoruz, gece üçte. O sırada Yoongi'nin sandalyesinin gıcırtısını duyuyorum.
neler oluyor? Yoongi yerde diz çöküyor, romantik bir şarkı kulaklarımı dolduruyor. Bir kutu görüyorum, Yoongi'nin kırmızı dudakları kadar güzel. Nefesim yeniden kesiliyor. Gözlerim doluyor."Jeon Jeongguk, benim biricik sevgilim. Bilirsin ki konuşmak konusunda hiçbir zaman iyi olmadım. Hislerimi ifade etmenin hep farklı yollarını aradım. Sen de hiç ikiletmeden beni anladın. Şimdi de beni anla olur mu?"
Ayağa kalkıyor, hâlâ ona bakıyorum.
Bu ne güzel bir duyguymuş. Duygularımın ağırlığı altında eziliyorum. Bu sefer ben konuşamıyorum, kollarımı ensesine sarıp ağlıyorum. Yoongi ağlıyor. Boynumu öpüyor. Daha çok ağlıyorum. Ölmek istemiyorum. Yoongi ile yaşlanmak istiyorum ama bunun imkansızlığı öyle bir çarpıyorki yüzüme, daha çok ağlıyorum. Geri çekilip başımı sallıyorum. Yoongi gülüyor. Yüzüğü takıyor, yüzüğünü ona takıyorum."B-biz şimdi evlendik mi?"
Sesim titriyor.
"Henüz değil. Benimle gel."
Elimden tutuyor sahile iniyoruz. Yan yana sahile bakıyoruz. Yoongi karşıma geçiyor. Klasik bir nikâh memuru konuşması yapıyor. Sesini değiştirmeye çalışması o kadar komik geliyor ki kahkahalarla gülüyorum.
"Siz Jeon Jeongguk, Min yoongi ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?"
Gülmekten konuşamıyorum. Yoongi yanıma geçiyor, beni dürtüyor.
"Evet."
Hafif yüksek sesle gülerek cevap veriyorum. Yoongi yeniden nikâh memuru oluyor.
"Siz Min yoongi, Jeon Jeongguk ile evlen-"
Kendi sözünü kesip yerine geçiyor ve bağırmaya başlıyor. Kulaklarım Yoongi'nin evet çığlıkları ile doluyor. evleniyoruz. Damadı öpüyorum.