Tek Bir Mucize

49 14 20
                                    


  Rüyalar, sandığımızdan daha korkunç olabilirdi. Fakat gözlerimizi açtığımızda hepsi son bulurdu.

Onur'dan

  Ölüm, bu tek kelime insanın hayatını ne kadar etkileyebilirdi? Ne zaman başlamıştık ölümden korkmaya? Şu yaşına kadar çevresindeki kimsenin ölümünü tam olarak görmemiş, ailesinin hayatı gibi ölümünü de planlamış birisi olarak soruyorum.

Ölüm ne?

  Düşündüğüm gibi bir bitiş çizgisi mi?Gerçekten bir insanın hayatını mahvedebilicek bir kelime mi?

Ölüm bu mu?

"Lütfen! Lütfen ordan in! Bunu yapma, bunu kendine yapma. Bunu bize yapma!" Gözlerimden akan yaşlara eşlik eden çaresiz haykırışlarım, çatının ucunda duran kıza etki etmemiş gibiydi. Dimdik bir şekilde, kafasını asla eğmeden şehrin manzarasına bakıyordu. Kafasını hafif kaldırarak bakışlarını gökyüzüne iliştirmişti. Dolu gözlerinden bir damla yaş firar ederken konuştu.

"Gökyüzünde hiç yıldız yok."
Kısık sesiyle söylediği cümleyle dizlerimin üzerine çökmüştüm. Ağlamam şiddetlenirken başımı kabullenmek istemiyormuş gibi iki yanıma sallamıştım. Kafasını gökyüzünden çevirerek bana bakmıştı. Gri gözleri doluyken acı bir tebessüm etti. "O gün bu gün Onur." Kafamı tekrar iki yanıma sallayarak çaresizce konuştum. "Hayır." Dudaklarımın arasından çıkan tek cümle bu olmuştu. Gri gözlerin sahibi bakışlarını şehrin ışıklarına çevirerek derin bir nefes almıştı. Ve atlamadan önce son bir şey söylemişti...

"Seni seviyorum."

  Kan ter içinde gözlerimi açmıştım. Yatağımda doğrulduğumda elim ister istemez kalbime gitmişti.

  Bu nasıl bir rüyaydı? Nasıl bu kadar gerçekçiydi?

  Aklıma gelen gri gözlerle ister istemez yutkunmuştum. Kendini öldürmüştü.

  Nefes alışım biraz olsun düzene girdiğinde gözlerim duvardaki saati bulmuştu. Pencereden sızan sokak lambasının ışığıyla görebildiğim kadarıyla saat gece beşe geliyordu. Kafamı tekrar yastığıma koymuştum. Uyumam lazımdı, yarın okul vardı.

______________

  Sağ elimle sırt çantamın omzuma gelen kısmını tutmuştum. Derin bir nefes alarak sınıfın içine girmiştim. Gerginliğin bana hiçbir faydası yoktu.

  Sınıfa girdiğimde akıllı tahtanın önünde olan bir kaç kişi dışında herkes sırasındaydı. İster istemez boğazımı temizleyerek akıllı tahtayla oynayan dört oğlana yönelmiştim.

"Boş sıra var mı?" Sorduğum soruyla beraber tüm bakışlar bana dönerken kıvırcık saçlı olan çocuk konuşmuştu."Yeni öğrenci misin?"

Yok değilim. Keyfimden sınıfları gezip boş sıra olup olmadığını soruyorum.

  Onaylarcasına kafamı sallamamın ardından yeşil gözlü, kumral saçlı çocuk elini uzatarak konuştu."Melih." Elini sıkarak konuştum."Onur."

  İçlerinde esmer olan birkaç saniye bana bakmış sonrasında ise gözlerini devirip yanımdan hızla geçerek gitmişti.

Bu değişiğin derdi neydi?

"Furkan saçmalama Allah aşkına!" diyerek çocuklardan birisi onun arkasından gitmişti. Melih ve kıvırcık saçlı çocukla kaldığımda Melih tebessüm ederek konuştu."Onun kusuruna bakma, bir olaydan dolayı böyle." kafamı ister istemez iki yana sallayarak konuştum "Sorun değil."

  Birkaç saniyelik sessizliğin ardından Melih tekrar konuşmuştu. "Sıra çekelim sana?" İster istemez sınıfa bakmıştım."Boş sıra yok mu?" Sorduğum sorunun hemen ardından kıvırcık saçlı çocuk konuşmuştu. "Lale'nin yanı boş değil mi?" Söylediği şeyle beraber Melih kafasını hafif yana eğmişti. "Boş da..." kaşlarım çatılırken kıvırcık tekrar konuşmuştu. Sahi, adı neydi bu çocuğun?

PARADOKSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin