beş.

459 34 23
                                    

"Koşma, Lisya, koşma!" Daha fazla koşmaması için Lisya'yı şapkasından yakalamak üzere hamle yaptığımda Çağlar elimi tutarak beni durdurdu.

"Burası trafiğe kapalı ve çocuk da bırak enerjisini atsın, evde bize sarıyor sonra." Dediği lafa istemsizce gülümsedim. Tatilden sonra Çağlar'ın isteği üzere Leicester'a gelmiştik. Havası biraz kapalıydı ama burayı şimdiden çok sevmiştik.

"Haklısın galiba, hala Türkiye'de gibi hissediyorum."

"Ben de şimdi Türkiye'de gibi hissediyorum. Evim gibi hissettiren birileri var. Şu iki gündür antrenman hemen bitsin, hemen eve geleyim diyorum, seni göreyim, Lisya'yı göreyim."

"Böyle deme Çağs, beni utandırıyorsun."

"Bakayım," Çağlar elini yanağıma koydu. "Kızardın mı sen? Böyle de ayrı güzelsin Ece. Kızın da sana çekmiş, o da çok güzel."

"O en güzel."

"Her şeyin en iyisini hak ediyor. Hak ediyor demişken Türkiye'ye dönmek zorunda değilsiniz." Çağlar bunları söylerken eliyle işaret ettiği banka oturdum. Koşan Lisya'ydı ama yorulan bizdik.

"Neden ki?"

"Neden mi? Yapma Ece, burada daha iyi fırsatlar var. Lisya için, senin için. Hem ben de destek olurum. İstersen birlikte yaşarız."

"Bilmem ki." Acaba buraya aşılabilir miydik? Lisya ülkesini, kültürünü buradan da öğrenebilir miydi? Ben burada iş bulabilir miydim?

"Sen düşün. İyice düşün. Sen düşünürken ben de kızımın yanına gideyim." Çağlar, yanımdan kalkıp koşarak Lisya'nın yanına gittiğimde Lisya yüksek sesle kahkaha atıp daha hızlı koşmaya başladı ama Çağlar'ın bir adımı onun bütün adımlarına bedeldi. Lisya öyle mutluydu ki, yakınımızdaki bütün insanlar bakıyordu. Zor değildi Merih, şöyle kızımla vakit geçirmek, bir aile olmak zor değildi. Merih yoktu ama Çağlar vardı. Az sonra da birlikte yeşillliklerde yuvarlanmaya başlamışlardı. Dayanamayıp fotoğraflarını çektim ve instagram hesabımda paylaştım. Çok güzel görünüyorlardı. Lisya'nın babası Çağlar olsa nasıl olurdu acaba diye düşünmeden edemiyordum? Nasıl olurdu? Keşke olsaydı.

***
"Günaydın," Çağlar boğuk sesiyle konuştu. "Günaydın Ece, kızım uyandı mı?"

"Hala uyuyor." Ellerimi bilmiyorum anlamında iki yana açtığımda Çağlar yeniden konuştu.

"E ama olmaz ki böyle bugün biz onunla dinozor parkına gidecektik."

"Ankara'da da bol bol vardı bir ara sonra Mansur başkanım.."

"Yine başlama, Ben Lisya'yı kaldırıp geliyorum. Sen de hazırlan önce kahvaltı yaparız sonra gezmeye gideriz."

"Tamam, o zaman. On beş dakikaya hazırım." Kahvaltı hazırlamak için girdiğim mutfaktan hızlıca çıkıp yattığım odaya yöneldim. Oda, benim evimin toplamı kadardı, garip gelecekti ama burada kullandığım her üründen vardı. aynı marka far paletleri, aynı renk rujlar. Çağlar benim ne sevdiğimi çok iyi biliyordu.

"Ece," Çağlar seslenince düşüncelerimden sıyrıldım. "Hadi gel biz hazırız."

"Geliyorum." Bugün makyaj yapmamaya karar verip sweatshirt ve pantolon giyip odadan çıktım.

"Hazırsan gidelim." Çağlar, gözleriyle işaret ettiğinde koluna girdim. Lisya kucağında hala uyukluyor gibiydi. Merdivenlerden teker teker indik ve anahtarı vestiyerden aldıktan sonra kapıyı açtık.

"Merih!?"

"Merih ya! Ne işiniz var burada sizin!?"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 06, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

sable. #merihdemiral Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin