0.7

341 32 77
                                    

"Fazla küçük."

"Küçük mü? On beş yaşında. Yeteri kadar büyümüş."

"Sorun çıkartmaz ?"

"Çıkartmamasını sağlarsınız. Hiç ona baktın mı? Büyünce nasıl olacağını tahmin edebiliyor musun? "

"Peki ya diğeri, ona ne olacak?"

"O onunla kalacak." adamın sadece uzattığı parmağını gördüm.

"Evet, onu mükemmel yetiştireceğim." konuşanlardan farklı bir sesti bu. Gözlerim büyümüş, korkuyla dinliyorum. Ne oluyordu tam kestiremiyordum ama ayrılacağız gibi hissediyordum. Kapıdan çekildim ve odaya girdim. Odaya girer girmez bana gülümseyen bedene baktım. Ona hafifçe gülümsedim.

"Sorun ne?" hemen anlamasına burukça sevinirken yatağa oturdum.

"Konuşurlarken duydum. Korkuyorum." doğruldu hafifçe.

"Neyden korkuyorsun?"

"Seni bir daha görememekten." sessizce söyledim. Söylemesi bile kötüydü. Ayrılamazdım ondan. Bana gülümsedi.

"Nereden çıkarıyorsun şunları? Duruyorum burada nereye gidebilirim?"

Gidecektin.

...

Gözlerimi açar açmaz yanımdaki bedene baktım. Buradaydı. Gecenin aksine bana yaklaşmıştı. Elleri yüzünün yanında açık duruyordu. Dipleri azıcık gelmeye başlayan sarı saçları, kiraz dudakları. Dün benim için çabalaması. Öyle güzeldi ki ne baş ağrısı kalmıştı ne hoşnutsuzluk, ağırlık. Yuta tüm o kötü duyguların yerini almıştı.

Ona bakmaya devam ederken telefonumun titremesiyle o uyanmasın diye garip bir çabaya girdim. Halim çok komikti. Onun yanında ne yapacağımı kestiremiyordum. Küçük bir çocuk gibi yüzüm gülüyordu.  Onu düşünmeyi bırakırken arayana baktım, Kun'du.

"Neredesin sen? Geceden beri yoksun." sessizce konuştum.

"Evdeyim."

"Hemen gelmen lazım. Korumaların hiçbiri yok. Korunmasız şu an burası. İçeri girecekler Lee-" arkadan duyduğum gümbürtüyle gözlerim büyüdü. Hızla yerimden kalktım. Giyinme odasına koşar adımlarla giderken bir yandan telefona sesleniyordum.

"Kun! Cevap ver bana iyi misin? Hangi depodasın?" cevap gelmiyordu. Üstüme siyah takımlarından birini gelişi güzel geçirdim. Dağınık saçlarımı umursamadan ona son kez baktım ve çıktım. Aşağı hızlı adımlarla indim.

"Taeyong Bey günaydın, kahvaltınız?" Heon teyze bana sorduğunda hızlıca konuştum.

"Yuta yukarda. Uyandığında kahvaltısını yaptır. Gönderme. Kun'u alıp geleceğim ben."

"Dikkat edin." korkulu gözlerle bakan kadına başımı salladım. Yıllardır bizimleydi. Bizi önemseyen tek o vardı. Şoförü indirip arabaya hızlıca binerken aklımda o sesten başkası yoktu. Kun'a zarar gelir düşüncesi sinirlerimi taşırırken sürmeye başladım. Telefonunun konumuna gidiyordum. İki araba dolusu koruma da arkamdan geliyordu. Başıma bir ağrı girdiğinde gaza daha çok asıldım. Bu işten nefret ediyordum.

Yuta'dan

Gözlerimi zar zor açarken yatağın ortasında tek başıma yattığımı fark ettim. Tam yeniden gözlerimi kapatacak, yastığa sarılacaktım ki nerede olduğumu hatırlayıp yerimden fırladım. Hemen evime gitmeliydim. Akşam cluba geçene kadar evimin tadını çıkartmak istiyordum.

heavenly - yutaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin