𝚓𝚞𝚜𝚝 𝚙𝚘𝚕𝚢𝚎𝚜𝚝𝚎𝚛

428 57 106
                                    

11 Şubat 2021

"Hey, konuşmamız lazım."

Ben genelde neşelendiren, enerji dolu ve pek ciddi konuşma yapmayan taraf olduğum için şaşkınlığını gizleyememişti.

"Tamam, nerede buluşacağız?"

"Eski ilkokulumuzun önündeki parkta."

"Pekala."

Bugün o gündü, her şeyi açıklayacağım gündü. Nasıl hissettiğimi bilmiyordum. Heyecanlı değildim sanırım, korkuyordum. Saçlarımı son bir kez düzeltip buluşma yerine gittim ve onu beklemeye başladım.

Onu gördüğümde yine her zamanki gibi çok yakışıklı görünüyordu, saat gecenin 23.00'ı olduğu halde.

"Bu saatte beni çağırmanın umarım önemli bir sebebi vardır," diye mırıldandı. Ona doğru yaklaşıp elimi yüzünde gezdirmeye başladım, bu onu son görüşüm olabilirdi. Gözlerim dudaklarına kaydığında duraksadım, bu yanlıştı.

Ben iğrençtim.

Elimi yüzünden çekip derin bir nefes aldım.

"Yamaguchi, iyi misin?"

Benim için endişelenmiş miydi o? Herneyse, konuşmamdan sonra benden nefret edecekti zaten. Bir önemi yoktu ki.

"Bu konuşmayı yaptıktan sonra benden nefret edeceğini biliyorum ama artık böyle devam edemem," dedim gözlerimin dolmasını umursamadan. O ise bana şaşkın gözlerle bakıyordu.

"Yamaguchi, neden senden nefret edeyim? Ne boktan bahsediyorsun sen?"

Gülümseyerek başımı iki yana salladım.

"Şimdi konuşmaya başlayacağım ama senden tek ricam sözümü kesmemen. Söyleyeceklerim bittiğinde istediğin kadar bana nefretini kusabilir, benden iğrendiğini yüzüme haykırabilirsin."

"Böyle konuşma... Ne olduğunu anlatır mısın artık?"

"Burayı hatırlıyorsun değil mi? İlk tanıştığımız yer," dedim okulun bahçesini göstererek.

"Seni ilk gördüğüm yer, ilk hayranlık duyduğum yer. Bu yüzden, burası benim için özel, Tsukki."

Gözlerinin içine bakarak konuşmaya devam ettim.

"Duyduğum en güzel melodi senin sesin, gördüğüm en güzel manzara senin yüzün, Tsukki. Bazen düşünüyorum da, acaba sen de beni sevsen nasıl olurduk?"

Söylemiştim işte, başarmıştım.

"Evet, seni seviyorum. Arkadaşça değil, Tsukki. Sana aşığım. Sen yanımda oldukça, seninle arkadaş kalmaya bile razıydım ama artık olmuyor çünkü Eiko var."

Ağzımdan bir hıçkırık kaçtığında ellerimle yüzümü kapatıp biraz sakinleşmeye çalıştım. Bu konuşmayı bitirmem gerekiyordu.

"Hâlâ hatırlıyorum, 3 Aralık'ta bana kazağını vermiştin. O kadar mutlu olmuştum ki... Kendimi çok özel hissetmiştim. Üstümde olduğu süreç boyunca koklayıp durmuştum. En güzel koku, senin kokundu, Tsukki. Hâlâ da öyle çünkü bu boktan hisler ne kadar uğraşırsam uğraşayım geçmiyor! Sikeyim, bıktım artık, acı çekmek istemiyorum!"

Ben karanlık parkın ortasında ona bağırırken onun yüzüne bakamayacak kadar utanıyordum.

"Siktiğimin düşünceleri aklımdan çıkmıyor! 'Neden beni öpesin ki?' diye düşünüyorum bazen... Eiko'nun yarısı kadar bile güzel değilim ama bir kez olsun o hissi tatmak isterdim. Ama seni görmek bile bana yetiyordu çünkü seni her gördüğümde kendimi cennette gibi hissediyordum. Şu cehennem gibi hayatımı cennete çeviren şey sendin, senin sayende hayata tutunmuştum. Bana verdiğin o kazağı sonradan Eiko'ya vermen ne kadar canımı acıttı tahmin bile edemezsin."

Nefes almaya çalıştım, olmuyordu, ciğerlerime giren hava bana yetmiyordu.

"'Sadece polyester' diyorsundur muhtemelen. Fakat o kıza aşıksın, Tsukki. Aşık olduğum adamın, aşık olduğu kadınla zaman geçirmesi ne kadar canımı yakıyor, biliyor musun sen?

"Bir dilek hakkım olsaydı, Eiko'nun yerinde olmayı dilerdim."

Bitmişti.

"B-Ben... Bunu bilmiyordum, bilseydim böyle olmazdı," dedi sesi titreyerek. Bir dakika, o da mı ağlıyordu?

"Hey, üzülme. Büyük ihtimalle benden nefret ediyorsundur şu anda, ben de daha fazla acı çekmeden hayatından çıkacağım, merak etme," deyip arkamı döndüm ve yürümeye başladım fakat biri beni durdurdu.

Dudaklarımın üstündeki dudaklarla birlikte gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.

wish i were heather - tsukkiyamaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin