e

1.3K 123 33
                                    

not: öncelikle bölümde bahsettiğim mezarlıktan bahsedeceğim. Kore'de ölüleri yakıyorlar. Yakılan ölülerin külleri vazo?? gibi bir kabın içerisine konuluyor ve her ölü için küçük bir raf olan dolaplara bu vazolar yerleştiriliyor. Yeonjun'da bu şekilde bir oda içinde. <3 

neyse koşun <3

neyse koşun <3

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.






--




Soobin, Yeonjun'un evde olmadığını tahmin edebiliyordu. Büyük ihtimalle şimdi annesinin cenazesinin bulunduğu bölümdeydi. Son üç yıldır birlikte gidiyorlardı ama bu yıl Yeonjun, Soobin'siz gitmiş olmalıydı.

Soobin bunun ağırlığı altında ezildi. Beomgyu'nun dediği gibi ayrı olduklarını biliyordu. Ama Soobin gerçekten, hiçbir zaman bu ilişkinin bittiğine inanmamıştı. Belki de bu yüzden ilişkiyi bitirmek bu kadar laçkalaşmıştı.

Çünkü ikisi de birbirlerini bırakamaycaklarına emin oldukları için bu ayrılıklar onları korkutmuyor bu yüzden onlara fazladan kibir yüklüyordu. İkisi de işin sonunda bir şekilde bir araya geleceklerine emin oldukları için başta kimse adım atma taraftarı olmuyordu.

Ama eğer bir adım atılıyorsa, bu adımı atan hep Soobin olurdu. Çünkü Soobin yumuşak taraftı. Genel mizacı böyleydi.

O ilişkide yönlendirilmeyi seven, asla sevgilisine kıyamayan, herkesin aşık olmak istediği kişiydi.

Aslına bakılırsa herkes Yeonjun'a da aşık olmak isterdi çünkü yaydığı aura herkesi hayran bırakıyordu.
Her şeyde en iyisi olan, sadık biriydi. Soobin, belki de en çok Yeonjun'un sadık oluşunu seviyordu.

İlişkilerinin başında birçok zorluk yaşamışlardı ama Yeonjun hiçbir zaman Soobin'den vazgeçmemişti. O asla, 'ilişkimiz biter' kelimesini ağzına almamıştı. Son sefere kadar.

Son seferde bunu yapmıştı ve Soobin'i kıran da buydu.

Neden geziye gitmemesi için diretiyor anlamıyordu. Yeonjun hiçbir şey açıklama yapmadan, sorgusuz kabul bekliyordu ancak bu Soobin'e göre değildi. Soobin nedenini bilmeden asla böyle bir şey yapmazdı. Ve bunların hepsinin yanında Yeonjun ilk defa, bir şart koşarak 'ilişki biter' demişti.

Soobin bunu ondan asla beklemiyordu. Bunu her zaman kendi kullanırdı ve açıkçası biliyordu ki ikisi de bunu pek umursamıyordu. En azından o öyle sanıyordu.

Yeonjun bununla ilgili bir kırgınlığından bahsetmemişti hiç. Bu yüzden gayet rahattı ama bunu Yeonjun'un kullanması bu kadar canını acıtıysa, kendisi kullandığında Yeonjun'un ne kadar kırılabileceğini düşündü.

Bunu bir daha yapmayacaktı. Eğer, ilişkileri için bir devam olasılığı varsa -ki Soobin bunun aksini asla düşünmüyordu- bir daha böyle bir şey yapmayacaktı. 'Bitti' kelimesini ilişkilerinden uzak tutacaktı. Bu sürekli aklında dönüp duran bir kural haline gelmişti. Yalnızca Yeonjun'un inadını kırıp kendisine makul bir açıklama yapıp özür dilemesini bekliyordu. Bu sefer ilk adımı atan taraf kendisi olmayacaktı. Çünkü bu sefer, bir şeyler Yeonjun yüzünden olmuştu.

Yine de şimdiki önceliği Yeonjun'un yanına gitmekti. Otobüse bindiği  ve mezarlık durağında indiği ana kadar içini kemiren pişmanlık duygusu onu harap etmişti.

Hem korku, hem üzüntü hem de pişmanlık duyuyordu. Ne yapacağını şaşırmış bir haldeydi.

Önce, bir jeresen fazla olmak üzere eli telefonuna gitmişti. Yeonjun'u aramak, konuşmak, geleceğini söylemek istiyordu.

Fakat buna cesaret edememişti. 'Ya Yeonjun telefonlarımı meşgule alırsa.' korkusu tüm iliklerinde dolaşıyordu. Eğer öyle bir durum olursa bir daha nasıl toparlar hiç bilmiyordu ve açıkçası bunu düşünmek istemiyordu. Odaklandığı tek şey, Yeonjun'un yanına varmaktı.

İkisi yan yanayken kötü ihtimaller en aza iniyordu. Çünkü birbirlerine asla dayanmazlardı. Bir bakış, ufak bir tebessüm ya da çatlak bir ses tonu onları yeniden bir araya getirmeye yetecek güçte şeylerdi.

İşte bu yüzden Soobin, mezarlığa vardığında derin bir soluk aldıktan sonra bir an bile düşünmeden hızlı adımlarla içeriye yürüdü. Daha önce defalarca geldiği yolu kolayca hatırladı, uzun boyunun avantajı sonucunda birkaç dakika içinde istediği yere vardı.

Derin bir soluk alıp, Yeonjun'un annesinin bulunduğu bölüme ilerledi ve birkaç adımda gördü.

Arkası dönük, omuzları aşağı inimiş, dizlerini göğüsüne çekmiş bir şekilde yerde oturan sevgilisini gördü.

Soobin o an binlerce defa daha pişman oldu; onu yalnız bıraktığı için. Kalbi,  derin bir darbeyle ezildi, solukları hızlı yürümesinin etkisiyle zaten hızlıydı ama kalbinde hissettiği derin acı soluklarını daha da hızlandırdı.

Düşünmeden, birden bire, farkında bile olmadan, "Yeonjun," diye seslendi.

Anlına yapışmış saçlarının arasından ter damlacıkları süzülüyordu. Yeonjun, geç geldiği için ona 'git' derse ne yapabilirdi diye düşündü. Solukları daha da hızlandı.

Otobüsteyken böyle bir ihtimali asla düşünmemişti ama şimdi ister istemez ürperiyordu. Gözleri doldu.

Birkaç saniye, gerçekten birkaç saniye ona yüz yıl gibi geldi.

Elleri yumruk oldu, kıpırdamadan o birkaç saniye boyunca öylece durdu.

En sonunda, o birkaç saniyenin ardından Yeonjun; önce omuzlarını toparladı, daha sonra şaşkın bir şekilde kafasını dikleştirdi.

Sağına soluna bakınıp kimseyi görmeyince arkasını döndü ve gördü.

Terden ıslanmış saçları, dağılmış üstü başı ve binbir duygunun harmanlandığı surat ifadesiyle karşısında duran Soobin'i gördü. 

Kalbindeki anlamsız, kocaman
ve lanet olası ağırlık kalkarken, sanki Soobin'i görmeyi bekliyormuş gibi dolan gözleriyle seslendi.

"Lotusum, geldin."









- Bölüm Sonu -

- Bölüm Sonu -

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

ağlamışım 😭

yorum yapıp oy vermeyi unutmayın !!!











bb<3

like i need u &lt;/3  | yeonbin  ✓ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin