Argus için hayatının en korkunç günüydü. Thor bile onun ruh halini yansıtmak için çabalıyordu. hava da fırtına vardı.yağmur damlaları sanki bir şelaleden akıyormuş gibi Argus'un vücudunu yakıyordu. Şimşekler de içindeki öfkeyi dışa yansıtıyordu. Kıyafetleri ıslak olduğundan daha ağırlardı. diğer vikinglere göre ufak olan yapısı da bu kıyafetlerle koşmasını hiç kolaylaştırmıyordu. ayağı takılınca dizlerinin üstüne düştü. ellerini iki yana koyup saatlerdir tuttuğu hıçkırıkları serbest bıraktı.
"Söylememeliydim" tekrar hıçkırdı. Ellerine batan sert ve sivri taşları umursamıyordu bile. kalbinde ki acı daha büyüktü. soğuktan titreyen sol eliyle sağ el bileğinden başlayan ve dirseğine kadar süren derin bıçak yarasına dokundu. bu yara onun onurunun sonuydu. Anavatan'ından sonsuza kadar gitmesini sağlayacak bir yara iziydi. Nefret dolu bakışlarını güneydoğu da kalan köyüne çevirdi. O burda soğuktan donarken onların hepsi keyif çatıyordu. burdan gitmeliydi. yoksa sabah devriyesinde çıkan vikingler onu öldürürdü. zorlanarak ayağa kalktı. dizlerinde ki deri soyulmuş sızlıyordu. ellerindeki taşlarda acımaya başlamıştı. fırtına dinmişti. Islak sarı saçları alnına yapışmış rahatsız ediyordu. yaralı elleriyle yana itmeye çalıştı. Aniden gelen rüzgar Argus'un ıslak bedenine çarpınca küçük vücut titremeye başladı. O sırada arkasından gelen sıcaklık ile rahatladı. Bir korkunç kabus kanatlarından birini Argus'un sırtına dayamıştı. deri de bulunan özel sıvı sayede kendini ısıtmıştı. Sarışın çocuk ejderhaya minnetle bakmıştı. o babasının aksine ejderhaları dostu olarak görüyordu.
"Şimdi sss ne ss yapıcaksın ss" dedi tıslamayla çığlık karışımı bir ses. korkunç kabus ona merakla bakıyordu.
"Bilmiyorum." dedi uzun bir sessizlikten sonra argus " ama burdan gitmem gerek. hem de hemen" diye ekledi. konuştuğu bir ejderha olmasa dediği duyulamayacak kadar kısık sesle söylemişti.
"Nereye ssss gidi- sss- ceksssin ?"
Argus bir süre düşündü. Warrior adası barıştan nefret ederdi. Ve bütün Vikingler babasını sevmezdi. çoğu reiste Argus' u tanırdı. ayrıca hiçbir ada bir sürgünü kabul edecek kadar hoşgörülü ve barışçıl değildi. bir ada hariç: BERK ADASI
Argus orayı daha önce duymuştu. Babasına sürekli olarak barış antlaşması için bir EJDERHAYLA mesaj yollamışlardı. babası sürekli red etse bile vazgeçmiyorlardı. bir süre orada kalabileceğine karar verdi.
Argus ısındığına karar verdiğinde kanadın altından çıktı. Elbiseleri kurumuştu. ağır adımlarla yürümeye başladı. su birikintisini gördüğünde eğilip yansımasına baktı. gözleri kızarmıştı ama loş ışıkta fazla belli olmuyordu. Saçları az önce kuruduğundan kuş yuvasını andırıyordu. ama onu en çok korkutan gözlerindeki nefret ve gülümsemediğinde oluşan vahşi surat ifadesiydi.
" Berk adasına gidicem" dedi duygusuz bir sesle.
"Peki ss köy ss halkı ss " argus ejderhaya baktı. ne demek istediğini anlamıştı. ejderhalar onun sayesinde köye saldırmıyordu. fakat babası buna ejderhaların onlardan korktuğuna bağlamıştı. alaylı bir gülümsemeyle konuştu.
" Onlara saldırabilirsiniz" bir süre duraksadı. ne kadar nefret etsede içinde ki merhamet hala duruyordu " ama insanlara saldırmayın ve tamamen aç bırakmayın. beni red etmiş olsalar bile orda çocuklarda var" diye devam etti.
Ejderha onaylayan mırıltılar çıkardı. argus ona aldırmadan köye doğru yol almaya başladı. Korkunç kabus çoktan uçup gitmişti. Ses çıkarmadan yürümeye devam etti. köyün yakınlarına geldiğinde kukuletasını( kapüşon) başına geçirdi. bu sayede gölgelere daha kolay karışa bilecekti. tam ilerleyecekken iki farklı ses gelmesiyle sırtını duvara dayayıp konuşmalara kulak kabarttı.
" Bugünki sürgün töreni harikaydı, değil mi" dedi kalın bir erkek sesi.
"Kesinlikle öyle " diye onayladı. başka bir ses. sesi sanki yastıkta boğuluyormuş gibi çıkıyordu. argus ellerini yumruk yaptı. kafasını yukarı kaldırıp göz yaşlarını geri gönderdi.
Sizin için harikaydı, diye düşündü argus. benim için en kötü an dı.
" O vatan haininin sürgün edilmesi iyi oldu. öyle bir işe yaramaz fareye kimsenin ihtiyacı yok " dedi kalın ses. argus donup kalmıştı. fare, vatan haini onun hakkında böyle mi düşünüyorlardı. bu sefer gözlerinden gelen yaşı engellemedi. göz yaşı çenesinden yere damlarken ' bir daha insanlara güvenmeyeceğim. bir daha asla bir insanın iyiliğini düşünmeyeceğim.' Diye fısıldadı kendi kendine. İki Viking çoktan gitmişti. Argus ' ta hemen artık onun olmayan evin içine girdi. evde kimse yoktu. yoksa asla bu kadar sessiz olmazdı. hemen aşağıya inip takas yapmak için bir şeyler aramaya başladı. en sonuda birkaç değerli taş ve altından takılar aldı. mutfağa gidip kurutulmuş etle tuzlanmış balığı değerli taşlarla beraber Warrior arması olan deriden çantanın içine koydu. bu yiyecek iki hafta boyunca yeterdi. son bir şey kalmıştı. argus çizim defteri olmadan hiç bir yere gitmezdi. Tam yukarı çıkacakken kapının gıcırtısı duyuldu. Babası eve girmişti. argus hızlıca duvara tırmandı. babasını görmeye henüz hazır değildi. ama bakmasına engel olamadı. babası yine duygusuz bakıyordu. tuhaf olan ise babası boş bakıyordu. argus ürperdi. babasını daha önce hiç böyle görmemişti.
Babası tekrar evden dışarı çıktığında tuttuğu nefesini geri verdi. Hemen eski odasına çıkıp çizim defterini ve kalemini aldı. birkaç yeni kıyafet ekledikten sonra pencereden dışarı çıktı. köyden uzaklaşırken ' Hoşçakal Warrior merhaba Berk ' diye düşündü. bu düşünceyle yüzünde küçük bir tebessüm belirmişti. yarın sabah yola çıkacaktı. ama bugün tüm yaşananları unutup bir naddarın yanında uyumak istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşmanın oğlu ( httyd)
Fanfiction" o düşmanın oğlu hıçkıdık " " Sürgün edilen biri onu Sürgün eden kişinin yanına gidecek kadar gurursuz değildir" .......... " onları anlayabiliyorsun bu inanılmaz" " evet ama sırf bu yüzden sürgün edildim"