Altının içinde beşinci olmak.
Kalabalık.
Büyük deponun içinde belki sadece otuz kişiyiz ama kalabalığız.
Bir uğultu var dinmek bilmeyen, hepimizi esir almış. Kafalarda binlerce, belki milyonlarca soru. Ne olacak? Hepsinin sonu buna geliyor aslında. Ne olacak? Biz şimdi buradayız, yıllardır beklediğimiz o gün geldi ve biz aslında nelerin yaşanacağını biliyoruz ama o soru hep var.
Ne olacak?
Büyük gün geldi, yıllardır beklediğimiz o gün. Eğitildik, ardımızda bir on yıl bıraktık. Aç kaldık, yorulduk, ölmek istedik, yaşama tutunduk, gecenin bir vakti uyandırıldık uykularımızdan götürüldük hepimizin nefret ettiği o eğitime. Dayanıklılığımız ölçüldü, yapamayanlar elendi, gönderildi. Yaşıyorlar mı ondan bile emin değiliz ama biz sona kalanlarız.
Burada duran otuz kişinin hepsi o elemelerden geçmiş, geleceğinin nasıl olacağını bilmeden adım attığı bu dünyada ilk defa belirsizliğin arasında bir umut bulmuş.
Hep aynı şey söylendi. Bıktığımızda, vazgeçmek istediğimizde aynı sözler yankılandı zihnimizde. Bize hep aynı cevapları verdiler: Şimdi çalışma zamanı. Gün gelecek, o gün gelecek ve siz çekilen kurayla takımlarınıza yerleşeceksiniz. Ama hak etmek zorundasınız. O gün orada kaderinizi beklerken hak etmek zorundasınız.
O gün kolay kolay gelmez. Herkes hak edemez.
O gün geldi.
Kura günü sonunda geldi.
Ve biz kura gününü hak edenleriz.Bugün takımların seçileceği gün. Bu uğultuların sebebi de bu aslında. Hangi takımda olacağım? Nereye gireceğim? Dostlarımdan ayrılacak mıyım?
Tükenmeyen sorular zihinlerin çıkmazı olmuş bugün.
Altı grup, tam altı grup oluşacak. Hangisinde olacağımızı belirleyecek tek şey ise patronun kurada çekeceği isimlerimiz. Kaptanlar belirlenecek, her grubun ayrı ayrı kaptanı olacak. Daha sonra geriye kalan yirmi dört kişi yerleşecek takımlarına teker teker. Bugün kura günü. Kaderin ilk hamlesini yapacağı gün.
18 Kasım.
Her şeyin bitip her şeyin başlayacağı o tarih.Takımlar, kafalardaki tek bilinmezlik. Şimdilik. Kader bekledi; sustu, izledi, gözlemledi. Biz her gün yalvardık o sadece dinledi. Biz her gün yorulmadan çalıştık, ne işe yaradığını bilmediğimiz eğitimlere yıllarca katlandık; o sadece izledi, gözlemledi.
Sırtıma ağırlıklar bindirildi. Koş dediler, koştum. Omuzlarımda belki kendimden daha ağır o yüklerle kilometrelerce koştum. Dövdüm, dövüldüm. Parmak boğumlarım binlerce kez kanlandı. Kaşlarıma kaç kez dikiş atıldı, dudağım kaç kez mosmor oldu, yüzüm kaç kez tanılınamaz hale geldi sayamadım. Ama bekledim, bize hep 18 Kasım dendi ben de hep inandım.
Şimdi kader oturduğu o masadan kalktı. Yıllardır açılmayan dudakları ilk defa aralandı ve tek bir şey söyledi: "Başlasın."
Başladı. Biz cehennemi yaşadığımızı sandık, yüzümüze güldüler. Bu yaşadığınızı ne sandınız ki, asıl cehennem o günden sonrası dediler. Korkmadık, ama inanamadık da.Ben hiç cehennemi yaşadığımı düşünmedim ama şimdi damarlarımda kol gezen tek bir his var. Hırs. Ölmek isteyecek kadar şuurumu yitirdim, kaybettim kalbimdekileri. Yandığımı elbet düşündüm ama cehennemde değil, içimde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTI'NIN ÖLÜMÜ
Action"Aldığınız her nefesin arkasında onu kesmek isteyen düşmanlarınızın varlığını asla unutmayın." ~Büyük Patron Dünya paramparça olur ama yok edilemez. Parmaklarındaki kan geçmişimden bana bir hediye. Elimdeki bıçak bana geleceğimden bir kesit. Yaşama...