23 Ekim 1978
03.12
Jimin, hissettiği mide bulantısıyla gözlerini açtı.
İçinde gerçekten kötü bir his vardı ve bir an önce güverteye çıkmak istiyordu.
Yatakhanenin kilitli kapısına birkaç kez vurdu fakat öbür taraftan ses gelmedi.
Pes edip yatağına geri oturacağı sırada odadaki dolapların birinden gelen ses dikkatini çekti. Sesi dikkatlice dinledi ve takip ederek hangi dolaptan geldiğini bulmaya çalıştı.
Kendi dolabından geliyordu.
Yavaş hareketlerle dolabının önüne geçti ve kapağı açtı. O anda hızlı refleksleri sayesinde üzerine düşmekte olan büyük şeyden kaçabilmişti.
Korkuyla kapattığı gözlerini yavaşça açtı ve yere düşen şeye baktı. Gördüğü şeyden emin olmak için gözlerini birkaç kez kırpıştırdı zira az önce dolabından bir ceset çıkmıştı.
Girdiği şoku atlatıp cesedin yanına eğilen Jimin, cesedin üzerindeki önlükten şahısın doktor olduğunu anlamıştı.
Gemideki doktorlardan biri öldürülüp Jimin'in dolabına konmuştu.
Ya da...
Doktor yatakhaneye girip Jimin'in dolabına saklanmıştı. Bir şeyden saklanmıştı.
Ve saklandığı o şey, yatakhanenin kapısını açmaya gerek duymadan doktoru öldürebilmişti.
Doktorun cebinden düşen anahtar, ikinci teorinin doğruluğunu kanıtlıyordu.
Jimin uyurken doktor bir şeylerden kaçıp gelmiş, yatakhanenin kapısını içeriden kilitlemiş ve Jimin'in dolabına saklanmıştı.
Jimin, anahtarı hızlıca aldı ve kapıya doğru ilerledi. Anahtarı, yuvasında birkaç tur döndürüp kapıyı açtı.
Tam dışarı çıkacağı sırada duyduğu silah sesleriyle duraksadı. Güverteye çıkmadan önce Taehyung'u bulmalıydı. Gemide bir şeyler oluyordu ve Jimin, geminin içinde güvende olmadığını hissedebiliyordu.
Kimseye görünmeden revire doğru gitmeye çalışıyordu. Geminin koridorlarından askerlerin bağırışları ve silah sesleri duyuluyordu.
Revirin kapısının önünde duran Jimin, kapının küçük penceresinden içeriye baktı. Yeni uyanmış, yatakta oturur pozisyonda bekleyen Taehyung'u görünce kapıya birkaç kere vurdu.
Jimin'in geldiğini fark eden Taehyung, hızlıca kapıya doğru koştu.
"Çıkar beni Jimin'im. Lütfen, gidelim."
Jimin başıyla onayladı ve konuşmaya başladı. "Çıkaracağım Taehyung. Fakat burası güvenli değil. Gemide bir şeyler oluyor. Dikkatlice güverteye çıkmamız lazım."
Taehyung, Jimin'in neyden bahsettiğini tam olarak anlamasa da başını salladı. Bir an önce içinde bulunduğu boğucu odadan çıkmak istiyordu.
Kapının kolunu yavaşça indiren Jimin, kapının açılması için geriye çekildi ve Tae'nin çıkmasını bekledi.
Nihayet odadan çıkan Taehyung, nefes alma fırsatı bulamadan yan koridordan gelen sesle kendini duvara yapışmış bir halde buldu.
Jimin, Taehyung'un önüne geçmişti ve ikili bir duvarın arkasında saklanıyordu.
Elinde silahla, yavaş adımlarda gelen asker etrafa göz gezdiriyordu.
"Kim var orada?"
Taehyung, ağlamak üzere yere çökmüştü. Jimin ise ses çıkarmamak için nefes dahi almıyordu.
Asker onları görmeden diğer koridora geçtiğinde Jimin, tuttuğu nefesini dışarıya verdi. Taehyung'a bir el işareti yaparak kendisini takip etmesini belirtti.
Ana salona doğru yürürken geçtikleri yerlerde gemideki askerlerin cesetlerini gören Jimin, korktuğunu belli etmemeye çalışıyordu. Taehyung yeterince korkuyordu ve Jimin de korktuğunu belli ederse hoş şeyler olmayabilirdi.
Jimin, kalp hastası arkadaşının iyi olup olmadığını kontrol etmek için arkasını döndü. Gözünü bir metre ötelerinde, yerde yatan cesetten ayırmayan Taehyung gayet sağlıklı görünüyordu.
Yaşadığı şok sayılmazsa tabii.
Ana salona varan ikili kapının önünde duraksadı. İçeriden gelen sesler pek de hoş değildi.
Jimin, Taehyung'a döndü. "Burada bekle, biri gelirse bana seslen. İçeriye bakacağım."
Taehyung başıyla Jimin'i onayladı. Asla yalnız kalmak istemiyordu ama illa ki birinin kapıda nöbet tutması lazımdı.
Jimin, yavaş adımlarla içeriye girdi. Gecenin karanlığının ele geçirdiği büyük salon, askerlerin cesetleri ve kanlarıyla dolu korkunç bir görüntü yaratıyordu.
Jimin, kargo kutularının arasından geçip nihayet geniş bir alana çıktığında adımları yavaşladı.
Salonun ortasında duran annesi ona bakıyordu. Jimin bu görüntünün gerçek olmadığını biliyordu fakat anlam verememişti. Neler olduğunu bilmiyordu. Halüsinasyon mu görüyordu yoksa annesinin hayaleti falan mı gelmişti?
Jimin, karşısında duran kişinin annesi olmadığına emin olmuştu çünkü bir anne asla evladını öldürmek istemezdi. Jimin'in karşısında, kendisine doğru elinde bıçakla koşan şey ise gittikçe şekil değiştiriyordu.
Yüzündeki deri yavaşça eriyip yok olmaya başladığında, gözleri yuvasından çıkacak kadar büyük kalmıştı.
Jimin, korkuyla bağırmak üzere gözlerini sıkıca kapattı ve kendini serbest bıraktı ama ne bir ses geldi ne de bir darbe aldı.
Yavaşça kapattığı gözlerini açan Jimin, karşısında yerde yatan Taehyung'u gördü.
Ağzı sonuna kadar açılmış, her zaman neşeyle parlayan güzel yüzü solmuş, yerini korkunç bir görüntüye bırakmıştı.
Jimin, arkasında duran ve gölgesi önüne düşen varlığı önemsemeden Taehyung'un cesedinin yanına koştu.
Bu Taehyung'u son kez görüşüydü. Akıttığı son gözyaşıydı. Aldığı son nefesti.
Sadece bir saniyede her şey bitmişti...
.....
Oyunun hikayesi çok güzel gelmişti ama kitap olarak yazınca güzel olmamış gibi hissediyorum. Umarım kitap bittiğinde ortaya güzel bir şeyler çıkar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK PICTURES ANTHOLOGY: MAN OF MEDAN
Fanfiction[Bu kitap Man Of Medan hikayesinden BTS'e uyarlanan bir kurgudur.] Jungkook, karanlığın ele geçirdiği geniş ve soğuk odada bulduğu ilk köşeye çökmüştü. Oldukça korkuyordu. Elindeki resim çerçevesine bir kez daha bakmaya cesareti yoktu. Göreceği foto...