6

401 73 41
                                    

"Kırmızı güneş, mavi aya dönüştüğünde..."

•••

"Günaydın!"

Jake tatil kampının minik bar kısmındaki biraları taşırken, kendisine seslenen siyah saçlı güzel kıza döndü. Ne zaman eli boşta olsa buradaki bar sahiplerine yardım ediyordu. Sonuçta başka işi mi vardı?

"Günaydın?"

Kumral çocuğun içinde olduğu duruma anlam veremediği ses tonundan anlaşılır haldeydi. Kız buna aldırış etmedi ve sohbet girişiminde bulundu.

"Dün çok yoğun bir gündü. Hepimiz yorulduk. Ancak onları bulmaya yaklaşıyormuşuz gibi hissettiriyor..."

Kız konuştukça oğlan derin bir nefes aldı. Elinde olmadan kızın sözünü kesti, çünkü tüm bunlara bir anlam yükleyemiyordu.

"Afedersin ama tanışıyor muyuz?"

Kız durdu.

Öylece oğlana boş boş bakmaya başladı. İçinde bulunduğu garip durum Jake'in canını sıkmaya başladı.

"Jake? Benim. Yuna."

Oğlan başını olumsuz anlamda sağa sola salladı. "Kusura bakma Yuna. Ne seni tanıyorum ne de dün kamp alanının dışına çıktım."

Kumral çocuk cümlesini bitirip bira kasalarından birini daha kucakladı ve barın girişine doğru elindeki ağırlığı taşımaya başladı.

Genç kız donuk yüz ifadesi ile öylece boşluğa bakıyordu. Bu da neydi şimdi? Oğlan onu gerçekten hatırlamıyor muydu? Hemde dün yaşananlara rağmen. Koşarak oğlanın yanına tekrardan gitti. Genç çocuk elindeki kasayı yere bırakıp ellerini silkiyordu. Belini tutarak doğruldu ve yine esmer kızla göz göze geldi.

"Buyur bu sefer noldu?"

Yuna aklına gelen ilk şeyleri söylemeye başladı. "Soobin. Kai. Ryujin?" Oğlanın bir tepki vermesini bekledi. "Bu isimler sana tanıdık geldi mi Jake?'

"İnan bana ilk defa duyuyorum." Jake iç çekip kızın yanından geçip gitmek için yeltendi. Fakat kız yeniden isimler sıralamaya başlayınca durdu. "Jungwon. Heeseung?"

"Onlar benim arkadaşlarım. Hem bu kampın bir parçası onlarda. Ne oldu birine dibin düştü de aranızı yapayım mı istiyosun anlamadım?"

Kız derin bir nefes aldı. Bu sefer oğlanın anlayacağı bir dilden konuşması gerekti. "Peki Nicholas?"

Jake'in yüz hatları gerildi. Bu ismi duymayalı uzun süre olmuştu. "Onu nerden tanıyorsun?"

"Yuna noonaa!"

İkilinin dikkatini onlara doğru koşuşturan sarışın çocuk dağıttı. Oğlan diğer ikisinin önünde iki-üç saniye soluklanıp esmer kızın kolunu tuttu.

"Sorun ne Niki?"

"Benimle gelmelisin çabuk!"

Genç kız ne olduğunu anlamadan sarışın çocuk kızı sürüklemeye başladı. Tatil köşkünün içine girip o meşhur bodrum katına indiklerinde tanıdık yüzlerle karşılaştılar. Ardından Jay, sıkıntıyla oturduğu yerden kalktı.

"Yuna. Jungwon hiçbir şey hatırlamıyor." Kız zorla yutkundu. "Jake de öyle."

Sunoo ayağa kalkıp adımlamaya başladı. Ne zaman gergin olsa ya elini kaşır ya da oturduğu yerde sabit kalamazdı. "The Ripple Man. Oğlanlar dirildiğinden beri az az hafızalarını silmeye başlamıştı. Son zamanlarda özellikle Jungwon'un garip davranışları ilgimi çekmişti. O yaratık en sonunda kendine ait olan tüm anıları çocuklardan sildi."

"Tahminimden daha şeytani bir şeye bulaşmışsınız çocuklar." Ryujin'in bacak bacak üstüne atarak söylediği cümle hepsinin derin bir nefes almasına sebep oldu.

Tüm bunlar olurken Heeseung ve Sunghoon hızlıca merdivenlerden inip bodrum kata geldi. "Üst kata çıkmanız gerek çabuk gördüklerinize inanamayacaksınız."

Heeseung'ın söylediği şeyle bodrumdakiler bi koşu yukarı çıkıp köşkün bahçesine indiler. Bir araba ve arabanın çevresinde kalabalık bir insan grubu vardı. Herkesten şaşkınlık nidaları duyuluyordu. Bizim gençler kalabalığı yarıp arabanın önüne geldiğinde en son bekledikleri o yüzü gördüler.

Choi Yeonjun geçen gün yanık diye bahsedilen kamp arabasıyla herkesin karşısında dimdik duruyordu. Hemde bileğindeki Beomgyu'nun bilekliğiyle.

be sacrificed 2 | enhypenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin