Regulus kıvırcık saçları gözleri önüne düşmesine izin verirken okul çıkışı sıkışıklıkta Barty ile bahçeye çıkmaya çalışıyordu. Kış mevsimiydi ve Regulus bu mevsimin benliğine kuşatmasına bayılırdı bir kere. Fazla üşümez, soğuk havayı ve yağışları severdi. Son zamanlarda soğuğa direnci düşmüştü ve bunun da tek sebebini ağır atlattığı koronavirüste buluyordu. Bu şekilde dirençsiz kalmak hiç mi hiç hoş olmuyordu.
Okul formasının üzerine giydiği siyah hafif bol sweatshirt ve onun da üzerine giydiği kalın montu hareketini kısıtlıyordu ve eve ulaşana kadar tahammül edinilemez kılıyordu durumu. Fizik sınavından çıkmak da işi hiç kolaylaştırmamıştı. Notlarını fazla kafaya takıyordu. Şimdiden iki dersten kalıyor oluşunu kendini kötü hissetmesine yol açmıştı. Öyle ki geleceğinin bu sınavlarda olduğu bilincini kavrayabiliyor ve stres yapıyordu. Sanırım gençliği bu dersler başında çürüyüp gidecekti.
Sonunda okul kapısından çıkmayı başardıkları gibi hafif çiseleyen yağmurdan korunmak adına bekçi kulübesinin yanına hızlandılar. Önlerinden geçen servislerin camlarından kendilerine bakmayı sürdürüyorlardı.
"Saçlarım bok gibi duruyor."
Barty, Regulus'a geçen servisin camında yansımalarından baktı ve Regulus'un lafına karşı çocuğun saçlarını daha çok karıştırdı. İkisi bir kahkahalarla gülmeye başladı.
Regulus cidden bir an kendine baktı. Sınav haftasında olduklarından dolayı çökmüş göz altları, karışık saçları, bayık ve uykusuz bakan gözleri. Kısacası kendini tükenmiş ve boktan tasvirliyordu. En azından yüzündeki siyah maskeye şükürler diliyordu ki sadece gözleri görünüyordu.
"Benimki çıkmış mıdır ki okuldan? Yirmi beş geçe çıkıyor. Yani hayır ilk önce çıksa ne olur ki! Hep en son sallana sallana çıkacak. Bir keresinde ben onun okulundan çıkmasını ve eve gitmeyi bekliyordum. Yarım saat bekledim Reggie, inanabiliyor musun? En sonunda sinirlenip eve gittim ve o evdeymiş zaten. Beni unutup gitmiş."
Barty sinirle dudaklarını yaladı. Asla bu pandemiye, maske olayına alışabilmiş değildi. Sınıfta ön sırsında oturuyordu ve ders saatleri dışında doğru düzgün maske taktığını hiç görmemişti.
"Bence o seni yine unuttu. Diyorum bak sana, eve git. Benim servisimin gelmesine daha var sanırım."
Barty en son pes edip kardeşinin okuldan çıkmasını beklemeden eve adımladı. O kapıdan tam çıkarken karşı okuldaki kardeşi de çıkıyordu. Barty'nin 'Sonunda!' gibi şeyler mırıldanıp Regulus'a son bir el sallayıp gitti. Black ise cebinden hiç çıkarmadığı ellerinden birini soğuğa kurban edip veda etti.
Telefonunu açıp yarının programına bakmak istemişti ancak işi bir ses tarafından kesildi.
"Selam."
Kısa hafif dalgalı saçlarıyla birisi onun hemen sağındaydı. Etrafta başka kimse olmadığından kendisine seslenildiğini anlamak zor olmamıştı bu halde. İlk bu çocuğu tanıyor muyum diye düşündü. Yoksa kim neden selam versindi ki birine. Kim olduğun bulamayınca soru sorar gibi devam etti. Ellerini yine cebine sokmuştu.
"Merhaba?"
Gözlerinin kısıklaşmasından güldüğünü belli eden çocuk konuştu. "Saçların çok güzel."
"Teşekkür ederim." Regulus beklemediği bu iltifat karşısında kalbinin sevgiyle taştığını hissediyordu. Kimseden böyle ani gelen bir iltifat almamıştı. Genellikle o arkadaşlarına şakasına yürür, arkadaşları da ona iltifat ederdi. Buydu yani.
Çocuğun yüzündeki gülümseme yine gözlerinden belli olacak kadar bariz büyüdüğünde yavaş yavaş arkasına dönüp başka yöne yürümeye başladı. Regulus önce etrafına, sonra çocuğun arkasından bakmıştı. Arkasından gitmeli miydi? Servisinin gelmesi ne kadar sürerdi ki? Açıkçası çocuğu hoş bulmuştu ve kendini çok mutlu hissetmişti. Aniden tanımadığı birinden gelen bu iltifat adeta gününü güzelleştirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Raindrop Chance -JEGULUS-
Fanfiction"Selam." "Merhaba?" "Saçların güzelmiş." "Teşekkür ederim."