Sabahın 7'sinde okulda olmasıyla yarı uyuklayarak biraz sonra gireceği sınavına çalışmaya çalışıyordu. Servis geç gelince gece yarısına kadar çalışması gerekmişti. Saat 3 gibi bir dersin notunu çıkarmayı henüz bitirmişti ve aynı gün içinde ikinci bir sınavı daha vardı. Hemen diğer dersin notlarını da çıkarıp ikisine de okulda çalışabilme hayaliyle çantasına atıp uyumaya çalışmıştı ancak saat yine 5'te kalktığından bir yararı olmadı.
Şuan ise kafasını kaldırmadan çalışıyordu ve sözel bir ders olduğundan ezber yapması gerekiyordu. Yanı başındaki pencereyi açıp atlamak istedi. Bu kadar çok çalışırken hem de nasıl bu kadar az çalışmış gibiydi ki. Uzunca bir oflayarak başını sıraya gömdü. Gözleri kapanmak için savaş verirken başını kaldırıp birkaç tekrar daha yapması gerektiğini biliyordu.
Sınıfın kapısı açılıp içeriye birisinin girdiği belli olunca soğuk buz mavisi gözlerini kaldırıp çenesini eline dayadı. Gelen kişi Lucius'tu. Her sabah bu kadar düzenli kalkıp, bu kadar enerjik ve kurallı bir şekilde olduğuna hayret ediyordu. Ensesinde düzenlice topuz yaptığı orta boy sapsarı saçları hep güzeldi. O hemen Regulus'un önündeki sıraya oturunca Regulus bir mola vermeye karar vererek heyecanla ayağa kalktı ve önündeki sıraya oturdu.
"Yeni birisiyle tanıştım. Anlatayım mı ne oldu? Anlatayım mı? Anlatıyorum."
Lucius ise Barty'nin aksine pandemi kuralların tam tıkır uyan kişilerdendi. Maskesiz pek az görürdünüz onu. Hem de hiçe yakın bile olabilir. Sınıfta yalnız olmalarına güvenerek bir kahkaha attı Lucius.
"Tanrı'm yine mi? Dur gruba yazmıştın hatta dün. Anlat hadi. Hadi hadi."
Regulus almayı beklediği cevabı duyunca yerinde kıpırdandı ve konuşmaya başladı. Her şeyi anlatmaya devam ederken en çok dikkat çeken şeyse beş kelime söylüyorsa altısı 'çok tatlı'ydı.
"Nasıldı yani. Yakışıklı mıydı? Öyleydi tabi. Saçları nasıldı? Saçları güzel olmasaydı etkilenmezdin sen. Eminim."
Regulus şu kısa sürede bile arkadaşının onu bu kadar tanımasına içi ısındı. 9. sınıfta fazla pasif birisiydi ve asla kimseyle sosyalleşemiyordu bile. 10. sınıf malumunuz karantina ile geçti ve şuan 11. sınıf için de şu yeni tanıştığı dört arkadaşıyla kendi aralarında lise hayatlarını dibine kadar yaşıyorlardı.
Ara sıra ağabeyi Sirius fazla sosyal çevresi olmadığından onunla şakayla karışık dalga geçerdi ve Regulus, Barty ile ilk tanıştığı günü çok net hatırlıyordu. Okuldan sonra eve gelir gelmez ağabeyine 'BENİM DE ARKADAŞIM VAR?!' diyerek ağabeyiyle beraber eğlendikleri günü.
Lucius ile biraz daha konuştuktan sonra Lucius telefondan birileriyle mesajlaşmaya girince Regulus'ta ders çalışmaya geri dönmüştü.
Barty ve Rabastan geldiklerinde de ikisine de sırayla anlatmıştı. Artık bunu üçüncü kez dinleyen Lucius, Regulus her 'çok tatlı' deyişinden sonra göz devirse de Regulus'un yüzündeki gülümsemeden dolayı başını tatlıca sallayıp konuşmalara katılıyordu.
Ders sonunda başlayıp telefonlar toplanınca diğer teneffüslerde hiçbiri müsait olamamıştı zaten. Diğer sınava çalışmak da bir cesaret istiyordu ve iki dersin de sözel olması ve ezber gerektirmesi çok zorluyordu.
-
Okuldan çıkarken sınavları her ne kadar zor geçse de heyecanlıydı. Bugün yine büyük ihtimalle o çocukla servis bekleyecekti çünkü. Nefes almakta zorlandığı için indirdiği maskesini yukarı çekti ve kalabalığa karıştı.
Bugün haftanın son günü olduğundan okulun bahçesinde sıra olmuş okulun genel notları hakkında şikayetlenen müdürlerini dinliyorlardı.
Herkes oflayıp puflarken müdür buna daha da sinirlenip konuşmasını daha da uzun tutuyordu. Eğer bu adam James'le görüşebilmesine bir engel çıkartırsa yemin ediyordu ki önüne gelen ilk arabanın altına atardı onu. Hiç durmadan saatine bakıyor ve servis gelme zamanına kadar konuşmayı bitirilmesini diliyordu. Tek dileği buydu şuan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Raindrop Chance -JEGULUS-
Fanfiction"Selam." "Merhaba?" "Saçların güzelmiş." "Teşekkür ederim."