Famn

97 9 14
                                    

{ İki kol arasında kalan bölge, kollarının arasına almak. }

><

'' Hey neden uluyorsun? Kes şunu annem her an odayı basabilir. '' İlk olarak bu sözleri söylemem benim de garibime gitsede yanaklarımda olan yanardağı etkisinden çıkana kadar bunları söylemek daha iyiydi. 

Yanaklarımdaki ateşi biraz olsun dindirmeyi deneyip hızla yatağımın üzerindeki örtüyü alıp, üzerime sardım. Ben neden çıplaktım? Ya da bu şey her neyse o neden çıplaktı? Yerinden kıpırdamıyor sadece hareketlerimi gözlemliyordu.

'' Hey neden konuşmuyorsun? Sen nesin böyle? '' Kısık sesle bir şeyler sorarken kapıya ilerleyip kapıyı her ihtimale karşı kilitledim. Şu an bulunduğumuz ortam, durum hiçte açıklanabilir gibi değildi.

'' Tıss hey neden konuşmuyorsun? Sen nesin böyle? '' Ne? Neden tısslayıp beni tekrarlıyor? Köşede asılı duran gerçek olmayan ama gerçek gibi duran kılıcımı hızla alıp bana yaklaşan galaksi gözlü şeye tuttum. '' Beni neden tekrarlıyorsun? Yaklaşma orada dur. '' Beni umursamayıp yaklaşmaya devam ediyordu. 

{ Burada uzaylıların dilini bilmediğimiz için Felix'in dilini İngilizce yazacağım. Googleden çevireceğim o yüzden pek sallamayın. Zaten sadece bir iki bölümlük olacak. Poor Lixie... }

'' Hello human, I am Felix, son of the noble blood Lee Centur, ruler of Centaurus. ''                  ( Merhaba insanlı, ben Centaurus hükümdarı asil kan Lee Centur'un oğlu Felix. ) Ha? Hangi dil bu? Daha önce hiç böyle bir dille karşılaşmamıştım. Suratım büzülürken kaşlarım çatıldı. Kılıcı ileri geri sallayarak bir iki adım geriledim.

'' Ne... Ne? hangi dil konuşuyorsun sen böyle? Bana bak benimle dalga geçiyorsan seni hiç acımam bu kılıçla dilim dilim keserim. ''  Elimdeki kılıç ince bir kesik dahi bırakmazdı orası ayrı konu sadece gözünü korkutuyordum ki eğer dalgaya alınıyorsam işe yarayabilirdi. Kesinlikle öncelerde benimle uğraşan kişilerin işiydi bu olanlar. Başka türlü bir açıklama yapmak benim gibi bir kaçığa kalırsa. Ah tanrım bana kalırsa tabi ki bu bir uzaylıydı. 

Elimde tuttuğum kılıç hızla havaya uçarken ben yerimden sıçradım. Ah tanrım aklıma mukayyet ol. Tamam o ırkları görmeyi her şeyden çok istiyordum ama bu kadar hızlı kabul edeceğini tahmin edememiştim. 

'' Do you like me Urus? ''                                                                                                                                                       (Beni beğendin mi Urus?)

Tanrım anlamıyorum ama hala konuşuyor ve üzerime doğru geliyor ÇıPlAk olduğunu da unutmayalım. Sığındığım duvar ise inanın beni zerre koruyamazdı karşımdaki galaksiden. Tam dibime girmiş irislerimin en derinlerine bakıyordu sanki.

'' I like you very much, can I be your Urus?"
( Senden çok hoşlandım, senin Urusun olabilir miyim? )  

Duvara sokulmuş olacak şeyleri beklerken gelen ayak sesleriyle galaksinin dikkati dağıldı ve ben rahat bir nefes aldım. ''Hyunjin oğlum uyandın mı ? Eğer müsaitsen Bayan Vien'in sana birkaç sorusu varmış.'' Ah kahretsin yaşlı moruq dün olanları fark etmiş miydi? Tanrım kimse dün o ışığı fark etmemişti oysa ki. Bittim ben lanet olsun.

Derin derin nefesler alırken bir iki saniye düşündüm. Ben düşünürken kapının 2-3 kere tıkatılması ve kapı kulpunun aşağı yukarı sallanması bir oldu. Tanrım ne yapmalıyım? Sakinliğimi korumaya çalışarak kapının diğer tarafındaki anneme ve Bayan Vien'e seslendim. '' Anne yeni duş aldım müsait değilim. Hazırlanıp okula gitmem gerek. Bayan Vien isterseniz beni beklemeyin sonradan bir ara konuşuruz. '' 

Centaurus - HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin